Bazıları, materyalist veya eğri bakışları ile M. Fethullah Gülen Hocaefendi üzerinde ahkâm kesmeye çalışıyorlar. Önce bilinmeli ki, onun derdi Dedesinin (S.A.S.) cibillî davasıdır. Yani Hz. İbrahim Aleyhisselam, Hz. Musa Aleyhisselam, Hz. Davud Aleyhisselam ve Hz. İsa Aleyhisselamın Avrupa’da, Amerika’da ve bütün âlemde tanınması gibi Hz. Muhammed Aleyhisselamın bütün cihanda tanınıp sevilmesidir. Bazı dar görüşlülerin zannettiği gibi saltanat değil. Yakınında olan bizler bile pek çok şeyin sebebini çok sonraları anladık, hayrette kalıp hayran olduk!..
Zannederim 1978 idi. Aynüşşems Üniversitesinde Prof. Dr. Muhammed Harb gelmişti. İzmir Bozyaka yurdunda, kendisinin Kuveyt’te neşredilen El-Müctema Dergisinin yazarlarından olduğunu, Kuveytli dindar zenginlerin desteğiyle tâ Eritre'ye kadar yardım gönderdiğini söyledikten sonra “Eğer kabul ederseniz bu yurdu lisan laboratuvarı ile donatalım.” dedi. Hocaefendi teşekkür edip, “Biz dışarıdan yardım almıyoruz. Milletimizin himmetleriyle, kendi yağımızla kavrulmaya çalışıyoruz.” dedi.
O zaman bunun sebebini şahsen ben anlamamıştım.
1980’nin ilk aylarında Salih Özcan Ağabey, Suud Kralından bir davetiye ulaştırmıştı. Kral “Bu sene haccı beraber yapalım” diyordu. Hatta Hocaefendiyi Râbıtanın bir üyesi yapmak istediğini söylüyordu. Hocaefendi bunu duyunca “Hemen bu davetiyeyi Salih Ağabeye ulaştırın, geri iade etsin… Gelemeyeceğimi söylesin.” diyor. Arkadan da “Eğer geri iade etmezseniz, Türkiye’yi terkederim” diyerek bize bir şeyler anlatmak istiyordu.
Davetiye iade edildi. Biz gene bu tavrını anlamakta o zaman zorluk çektik. Ama 1998 sonu 1999’un hemen başı olabilir. Amerika’nın İstanbul Başkonsolosu Hanımefendinin gayet nazikâne “Kusura bakmayın, bize söyledikleri için soruyorum. Size Araplardan para geliyormuş!..” sözü üzerine Hocaefendi gülümseyerek “Bize de ‘Size Amerika’dan para geliyormuş’ diyorlar. Kaç para veriyorsunuz?” diye sordu. Hanımefendi ne diyeceğini bilemedi. Hocaefendi, “Eğer Araplardan yüz dolar gelseydi CIA bilirdi. Size de söylemiş olurlardı.” dedi. Hanımefendi, “ CIA her şeyi bilmeyebilir. Bakın Kenya’da büyükelçiliğimiz bombalandı, bilemediler.” Dedi. Hocaefendi “Haydi diyelim ki, CİA bilemedi. Hizmetin Rusya’da ve Rusya Federasyonlarında da okulları var. Eğer onlara yüz dolar girse bunu KGB bilir. Sizinkilerle bilgi alışverişi olduğu için aktarmış olabilirler. Bu yönden size bu hususla ilgili bir bilgi geldi mi?’ diye sordu. Hanımefendi “Hayır” dedi. Hocaefendi “Olamaz zaten biz ta baştan beri bu hususta çok hassasız. Biz bağımsız bir Hizmetiz.” dedi.
Şahsen ben pek çok şeyi o anda anladım. Bu temiz Hizmetin kirletilmemesi için Hocaefendinin ta baştan beri ne kadar tedbirli davrandığını idrâk ettim.
Şu kulaklar kaç defa şunları işitti. “Eğer bir gün ben vaaz ederken veya hutbe okurken cami içinde beni öldürseler, etlerimi parça parça sokaklarda köpeklere yedirseler bile asla intikam almak için sokaklara dökülmeyeceksiniz. Hiçbir menfi harekete baş vurmayacaksınız. Eğer- böyle bir şey yaparsanız, yarın mahşerde iki ellerim yakanızda olur. Müsbet hareketten asla ayrılmayacaksınız!”
Bunu benim gibi, benzer sözlerini ayrı ayrı zamanlarda ayrı ayrı yerlerde pek çok işiten arkadaş vardır. Cemaati tâ baştan böyle hazırladığı için Türkiye’deki bu büyük zulüm ve gadir, işkence ve katiller için Hizmet mensupları sabr-ı cemili tercih ettiler. Yoksa dağda bir avuç insanla baş edemeyenler, bu 15 Temmuz komplosundan sonra bile dünyaya yutturulmaya çalışan menfi bir hareketin mensupları olsalardı durum böyle mi olurdu? Bunu dünya istihbaratları bilmiyor mu? Eğer bilmeseler bu kadar algı operasyonuna ve akıl almaz iftiralara rağmen niye hâlâ Hizmet’ten olduğunu isbat edene oturum veriyorlar.
Hocaefendi 1993’ten beri, “Sadece adanmış ruhlu öğretmenler değil, esnafımız ve diğer insanlarımız da dünyaya dağılsın. Bir milyon hatta on milyon insan çıksa ne olur. Cihana bir tohum gibi saçılın. Tohumun sırrını toprak çözer. Gittiğiniz topraklarda, o mozayiklerde kendi renginizle çiçek açın!” diye bağırıyor. Bunların ne manaya geldiğini de şimdiden 10-15 sene sonra anlayacağız herhalde.