“Cinlerden, insanlardan ve kuşlardan müteşekkil orduları Süleyman’ın hizmetinde toplandı, hepsi bir arada onun tarafından düzenli olarak sevk ediliyordu. Nihayet KARINCA VADİSİNE geldikleri zaman bir karınca: ‘Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin; Süleyman ve ordusu FARKINA VARMADAN SİZİ EZMESİN!’ dedi. Süleyman onun sözüne GÜLÜMSEYEREK dedi ki: ‘Ey Rabbim! Bana ve ana babama verdiğin nimete şükretmemi ve hoşnut olacağın iyi iş yapmamı gönlüme getir. Rahmetin’le, beni iyi kulların arasına kat’ (Neml Suresi, 27/17-19)
Merhum Elmalılı M. Hamdi Yazır ‘Hak Dini Kur’an Dili’ isimli tefsirinde hayvanların dilleri hakkında şöyle diyor: “Konuşma denilen kavramda en önemli taraf, bir mâna ifade etmesi olduğundan, mânasız olan sözler bir yana atılıp delâletin konuşmuş olması kaydından vaz geçilir de gerek konuluş itibariyle, gerek aklî ve gerek fıtrî ve tabiî herhangi bir işaretle bir mânâ ifade edebilen sesler düşünülürse konuşmanın insana has olmayan bir anlamı elde edilmiş olur ki, işte MANTIKU’T-TAYR KUŞ DİLİNDE de düşünülecek mânâ budur. Bu sebepten KUŞUN ÇEŞİTLİ DUYGULARI ARASINDAKİ MÜNASEBETLERİ İDARE EDEN ÖZEL DUYGU VE KABİLİYETİ (Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin bu hususta söylediği NE İŞE YARADIKLARI şeklindeki açıklamaları da buna girer. A. Aymaz) kuş dili ile duygularını ortaya koymak için çıkardığı sesler de KUŞ DİLİ demektir. (…) Önemli husus, kuşun söylemesinden çok, Süleyman Aleyhisselamın anlamasında ve anlayışının derinliğindedir. Hem de Kur’an’ın ifadesine göre bu anlayış, sadece kuşun dilinde, lügatında değil MANTIĞINDADIR. O yalnız kuşların sesleri veya hareketleri ile ifade ettikleri hislerini anlamakla kalmıyor, o hisleri idare eden ANA MANTIĞI, işin gizli İL HÎ SIRLARINI biliyordu. Böylece onların şakımalarındaki yüce ALLAH’ı TESBİH ve TAZİMLERİNİ anladığı gibi, onları idaresi altına alarak kendine has teşkilatıyla ordusunda HİZMETTE de kullanıyordu. (…) KUŞUN ASLI, yüksek bir duyguyla UÇMAK özelliğini ortaya çıkaran bir hayat anlayışındadır. Bunun için MANTIKA’T-TAYRAN dersinden bizim zihnimize hemen gelen mânâ kuşların duygularındaki münasebetleri SEZECEK kadar derin ve uzaklardaki parçalara girebilecek kadar yüksek bir HİS ve ANLAYIŞ ile beraber aynı zamanda kuşların tabiatı olan UÇMA İLMİNİN (Uçma Tekniğinin) dahi öğretilmiş olmasıdır.
“Gerçekte ‘Süleyman’a sabah gidişi BİR AYLIK mesafe, akşam dönüşü bir aylık mesafe olan RÜZGARI verdik.’ (Sebe Suresi, 34/12) ve ‘Süleyman’a istediği yere onun emriyle kolayca giden rüzgarı emrine verdik.’ (Sâd Suresi, 38/36) buyurulduğu üzere HAVANIN SÜLEYMAN Aleyhisselam emrine verilmiş olması, bu ilimle ilgili olduğu gibi; göz açıp kapayıncaya kadar kısa, bir anda bir tahtın getirilivermesi maddesindeki KİTAPTAN BİR İLMİN (27/40) de bu İLİM olması gerekir. Netice olarak MANTIK-I TAYR’da, kuş dilinden başka bir mânâ vardır. ‘Yani mantıktır, kuş dili değildir’ diyen Keşfü’l-Esrar sahibi ile beraber biz de buna meşhur olduğu üzere, yalnız ‘kuş dili’ demeyi yeterli görmeyip Kur’an’ın lâfzını koruyarak ‘kuş mantığı’ demeyi uygun buluyoruz.”
Karınca Vâdisine Hz. Süleyman Aleyhisselamın ordusu gelirken bir karıncanın ikazda bulunması konusunu 1995’te Samanyolu Televizyonunda “Kur’an Ve İlim” programında bir profesör, bazı canlıların işitme organlarının kulakları olmayıp boyun ve boğazı olduğunu, KARINCALARIN ise ayaklarının altı olduğunu, onun için bu hassas ayaklı karıncaların zelzelelerini erken hissedip hemen yuvalarını terk ettiklerini söylemişti.
Elmalılı Hamdi Yazır tefsire devamla diyor ki: “Karıncalar bir çok hayvan meraklıları tarafından incelenmiş ve bir çok ilginç hikayeler anlatılmıştır. Topluluk halinde yaşadıkları herkes tarafından bilindiği gibi güçleri ve çalışmaları da bilinmektedir. Komuta ile hareket ettikleri ve birbirlerine tebliğat yaptıkları ve postacıları ve kontrolörleri bulunduğu kaydedilmiştir. Nasıl söylediklerini bilmesek de, herhalde bir şeyler anlattıklarını biliyoruz. Burada şunu da kaydedelim; karıncaları araştıran bir UZMAN, yuvalarının önüne bir ŞEKER koyuyor, bir kısmı bunu haber alıp yemeye başlıyorlar. Derken şekerin üzerine biraz RAKI döküyor; bir kısmı kaçıyor, bir kısmı yiyor, sarhoş oluyor. Kaçanlara da, yiyenlere de başka renkte BOYA ile işaret ediyor; kaçanlar YUVA’ya haber veriyorlar, bir müddet sonra kalabalıkla gelip SARHOŞ olanları öldürüyorlar…”
Kur’an-ı Kerim’in bazı surelerinin, Bakara, Ankebut, Nahl, Neml gibi canlıların, hayvanların isimleriyle anılması elbette bizlere bir işaret olsa gerektir. Bu hususta ciddî araştırmalara ihtiyaç var diye düşünüyorum.