Üstad Hazretleri “Bu Hizmetin kerametlerinden birisi de ‘Tevafuk’dur, der.”
Mesela Sovyetler 1980’de dağılsa idi, biz Orta Asya’ya gidemezdik. Çünkü, Hizmet henüz, sadece bir İzmir Hizmeti idi. Mütevelli az, öğretmenler henüz yoktu. 1979’da M. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin gençliği ilim, fen ve teknolojiye teşvik için yaptığı vaaz konuşmasında “şeriat-ı tekviniye” tabirini kullanmıştı. Fizikte, kimyada, biyoloji ve astronomide geçerli kanunlar hakkında kullanılan bir tabirdi. Ama o gün camiye bir cenaze münasebetiyle gelen general Hayri Terzioğlu, meseleyi yanlış anlamış ve hemen namazdan sonra mahkemeye başvurmuş ve Hocaefendi’nin gençliği şeriat devleti kurmaya teşvik ettiğini devlet yıkmak istediğini söylemişti. Fakat mahkemeye kasetler ve caminin devamlı müdavimlerinden şahitler gidip ifade verdiler ve beraat etti.
Ama 12 Eylül 1980 Darbesi olunca, Sıkıyönetim ilan edildi ve Hayri Terzioğlu Ege Bölgesi Sıkıyönetim Komutanı oldu. Bütün her tarafa sağcı-solcu teröristlerin fotoğraflarının yanında Hocaefendi’nin de fotoğraflarını koyup halka gösterdiler. Mecburen Hocaefendi İzmir’i terk etti. Zaten Hacı Kemal Ağabey, “Artık Hocaefendi İstanbul’a gitmelidir. Hizmetin merkezi İstanbul olmalıdır. İzmir İstanbul’a göre küçük bir yer. Hizmet bir anda İnşaallah on kat büyür göreceksiniz” deyip diyordu. Başta Yusuf Pekmezci Ağabey olarak hepimize karşı çıkıyorduk.
M. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin İstanbul’a yerleşmesiyle, gerçekten Hizmet fevkalâde inkişaf etmeye başladı. Çok hızlı şekilde bütün Türkiye’ye yayıldı. Ayrıca öğretmenler de yetişmeye başladı.
1990’dan sonra Sovyetler dağılıp Türkî Cumhuriyetler kurulmaya başlayınca onlarla irtibata geçilip oralardan öğrenciler Türkiye’ye Hizmetin evlerine ve yurtlarına getirilmeye başlandı. Ama daha sonra “Siz bize öğretmen gönderin, buralarda Sovyetlerden kalma büyük ve boş binalar var. Buraları okula çevirin çocuklarımızı okutun.” dediler.
1992’den itibaren Orta Asya’ya eğitim hizmetleri için gidildi. Çok büyük gayretler edildi. Çok büyük meyveler de verdi.
Kader ağlarını merhametle örüyor. Hizmet de İlahî inayetin himayesi altında büyüyor.
* * *
Batı’da bireyselliğin öne çıkması aileyi parçaladı. Arkadan cinsellik devrimi denilen Semavî dinlerin kırmızı çizgisi, nikahın bir nevi yok sayılması denilen evliliğe benzeyen bir sevgililik başladı. Her şey, zevk ve haz üzerine kurulu olduğu için çocuk sahibi olma ve yetiştirme bir yük, bir angarya ve lezzetlere engel gibi görüldü. Arkadan yeterli nesil gelmeyince mecburen Avrupa ülkeleri mülteci alma zorunda kaldılar. Seçerek de alsalar göçmenlerin yüzde sekseni İslam ülkelerinden ve doğurgan… Bu sefer 40-50 sene sonra nüfuslar yarı yarıya Müslüman olursa ne olacak sorusu, sorulmaya başladı. Nasıl bir Müslümanlık olmalıydı? İran Müslümanlığı mı? Suud Müslümanlığı mı? Radikal veya Selefi Müslümanlık mı? Yoksa, diyaloğa açık, herkesi kendi konumunda kabul eden, İslamiyete bağlı olmakla beraber entegre olmaya hazır bir İslamî anlayışla mı?
Akla yatkın olan, son ihtimal gözüküyordu. Bu da samimî şekilde ve yaşanılmakta olan Hizmet felsefesinde ve yaşayışında olduğu görüldü. Türkiye’deki büyük zulüm ve gadirlere karşı intikam yoluna gitmeyip sabırla müsbet yolu tercih etmesi de dünya çapında Hizmeti çok değerli göstermiştir. Onun için Hizmet’ten olduğunu ispat edenlere bütün Batı ülkelerinde oturum verilmekte.
Bu durum yeni hayır kapılarını ve fırsatlarını açıyor. Hizmet mensupları da bu itibarı en iyi şekilde koruyabilmek için bulundukları ülkelerin kanunlarına saygılı olmak, devletlere yük olmamak, bilakis yük kaldırıcı olmak, üretken olmak, nesilleri tahsilli yetiştirmek, bulundukları mozaiklerde kendi renkleri ile çiçek açıp zenginlik kazandırmak mecburiyetindedirler.