Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin Kur’an Hâdimlerini ikaz etmek, insan ve cin şeytanlarının sinsi altı hilelerini akîm bırakmak ve hücum yollarını kapatmak için yazdığı “Hücumat-ı Sitte” Risalesinde meseleye HUBB-U CÂH’tan başlıyor ve diyor ki: “İnsanda, ekseriyet itibariyle hubb-u câh denilen, şöhret hissi, kendini beğendirme, şan ve şeref denilen riyakârca halklara görünmek ve umumun nazarında mevki sahibi olmaya ehl-i kimyanın her ferdinde cüz’î-küllî arzu vardır. Hatta o arzu için hayatını feda eder derecesinde ŞÖHRETPERESTLİK hissi ona sevk eder. Ehl-i âhiret için bu his gayet tehlikelidir. (Yani Ehl-i Dünya) insanı yakalamak ve kendine çekmek için, onun o hissini okşayarak kendine bağlar, hem onun ile onu mağlup eder. Kardeşlerim hakkında en ziyade korktuğum, bunların bu zayıf damarından (İslam Düşmanı olan) ehl-i ilhadın istifade etmek ihtimalidir. Bu hal beni çok düşündürüyor.”
(Nasıl düşündürmesin ki, Hz. Hüseyin (R.A.) şehit edilme olayında onun kanına giren çocukluk arkadaşı Sa’d bin Ebî Vakkas gibi yiğit sahabînin oğlu Ömer bin Sa’d’dır. Çocukken Hz. Hüseyin’le beraber büyüdüler. Yezid, ona bu zulüm işini vermek isteyince, “Nasıl olur, Resulullah bir dizine Hüseyin’i bir dizine de beni alır, oturturdu. Beraber severdi. Ben şimdi Hüseyin’e karşı senin isteğini nasıl yerine getiririm ki?!.” dedi. Yezid ona “Ama ben seni Horasan Bölgesinin valiliğine getirmeyi düşünüyordum!” dedi. Maalesef valilik makamını duyunca, öbür gün gidip Yezid’e “Tamam istediğini yapacağım.” dedi. yeni bu yolda niceleri âhiretlerini mahvettiler.)
Üstad Hazretleri devamla diyor ki, “Ey kardeşlerim ve ey Hizmet-i Kur’an’da arkadaşlarım! Bu hubb-u câh (makam sevgisi, şöhret tutkusu) cihetinden gelen dessas ehl-i dünyanın hafiyelerin veya ehl-i dalâletin propagandacılarına veya şeytanın şakirtlerine deyiniz ki, ‘Evvelâ Allah’ın RIZASI, Rahman’ın İLTİFATI ve Rabbimizin KABÛLÜ öyle bir MAKAM’dır ki, insanların teveccühü ve beğenmesi onlara nisbeten bir ZERRE hükmündedir. Eğer Rahmetin teveccühü varsa, yeter. İnsanların teveccühü; o Rahmetin teveccühünün yansıması ve gölgesi olmak cihetiyle makbuldür, yoksa arzu edilecek bir şey değildir… Çünkü kabir kapısında söner, beş para etmez!” (Yirmi Dokuzuncu Mektup)
Peygamber Efendimiz (S.A.S.) buyuruyor ki: “Şöhret ve makam sevgisinin insana verdiği zarar, koyun sürüsüne saldıran bir kurdun o sürüye verdiği zarardan daha çoktur.” (Tirmizi, Zühd)
M. Fethullah Gülen Hocaefendi diyor ki: “Özellikle dünya hayatını her şey sanan kimselerde, YÜKSELME MERAKI, makam arzusu ve teveccüh tutkusu had safhadadır. Bazıları, siyasî, adlî, mülkî veya askeri bir makamı elde edebilmek için can atarlar. İnsanlara çok parlak görünen bir kısım pâyelere ulaşmak ve halkın teveccühünü kazanmak için çırpınır dururlar. Bunların çoğu kalblerin itminana erdireceğini zannettikleri bir makama yükselmek için üst üste tavizler verirler. Şayet, o arzularına nâil olurlarsa, bu defa da bir yandan diğer BEKLENTİLERİNİ gerçekleştirmek, diğer taraftan da o makamı korumak maksadıyla yeni tavizleri (vermeyi artık) normal karşılarlar (Diriliş Çağrısı / Kırık Testi-6)
Aslında “Hücumat-ı Sitte” Risalesinde Üstad Hazretleri, insî-cinnî şeytanların en tehlikeli altı tuzağını nazara vermiştir: Bunlar 1-Hubb-u câh, 2-korku, 3-tamah, 4-ırkçılık, 5-enaniyet ve 6-tenperverliktir. Biz burada sadece Hubb-u câh üzerinde biraz durabildik. İnşaallah daha sonra diğerlerini de ele alabiliriz. Cenab-ı Hak bu malumatın gereğini yerine getirmeyi hepimize muvaffak kılsın.