Bir kâhin Firavun’a “İsrailoğullarından bir çocuk doğacak ve senin devletin elinden gidecek.” demiş. Onun için Firavun pek çok çocukları, İsrailoğullarının yeni doğmuş bütün masum çocukları öldürtüyordu.
Bu sırada doğum yapan Hz. Musa’nın annesine “Onu emzir, kendisine zarar geleceğinden kaygılandığında onu (Nil nehrine zembil içinde) bırakıver, hiç korkup kaygılanma, çünkü Biz onu tekrar sana vereceğiz ve onu peygamberlerden biri yapacağız” diye vahyettik.” (Kasas Suresi, 28/7) buyuruluyor.
Vahiy ilhamdan farklıdır. İlham, bir bilgidir, ama vahiy yaptırımcı bilgidir. Yani vahyi alan onu mutlaka yerine getirir. Arıya da “Vahyettik” buyuruluyor. Arı da o vahyin gereğini yerine getirir. Yoksa bu vahiy sözü ile ne Musa Aleyhisselamın annesi ne de arı, peygamber olmuş olmaz.
Onun için Musa’yı kucağına almış ve emzirmiştir. Böylece bebek annesinin yüzüne bakmış, hâfızasına nakşetmiş, kokusunu da içine çekmiştir. Daha sonra hiçbir süt anneyi kabul etmemiş; annesi gelinceye kadar beklemiştir. Annesi Firavunun sarayına rahatça girip çıkmıştır ve oğluna her şeyi anlatıp öğretmiştir.
Musa Aleyhisselam yiğitlik çağına gelince Cenab-ı Hak ona ilim ve hikmet vermiştir. Şehre girince, İsrailoğullarından birisinin düşman tarafından birisiyle kavga ettiklerini görmüş. Kendi tarafından olan yardım isteyince Musa Aleyhisselam düşman tarafından olana bir tokat vurmuş ve onun ölümüne sebep olmuştur. Öldürme kastı yoktu. Onun için üzüldü ve bunun bir şeytan işi olduğunu söyledi. Cenab-ı Hakk’tan kendisini bağışlamasını diledi. Öbür gün de aynı kişinin bir başkasıyla kavgasına şahit oldu ve o İsrailoğullarından olan Hz. Musa kızdı ve “Sen besbelli bir azgınsın.” dedi. Düşman tarafından olan kişi bir önceki gün bir adam öldürdüğünü söyledi. Şehrin öbür ucundan gelen bir adam onu uyarıp derhal orayı terketmesini istedi.
Hz. Musa Aleyhisselam dua ederek Medyen şehrine doğru yöneldi. Medyen suyunun başına varınca orada hayvanlarını sulayan insanları gördü. Onların gerisinde iki hanımın hayvanlarını suyun olduğu yerden geri çekmeye çalıştıklarını gördü. Onlara durumlarını sordu. “Bizim babamız yaşlı. Aralarına sokulamayız. Biz herkes hayvanlarını suladıktan sonra ancak sulayabiliyoruz” deyince, Hz. Musa diğerlerinin arasına sokulup hayvanlarını sulayıverdi ve sonra gölgeye çekilip Cenab-ı Hakk’a aczini ve fakrını şöyle arzetti: “Rabbim! Doğrusu bana lûtfedeceğin her hayra muhtacım!”
İşte bu âcizlik ve muhtaçlığın derin idraki ile yapılan ihlaslı duayı kabul buyuran Cenab-ı Hak ona hayır kapılarını açtı. Gidip babalarına durumu arzeden bu kızlarını dinleyen Şuayp Peygamber, onu çağırması için kızlarından birisini gönderdi. O hanım kız utana sıkıla Hz. Musa’nın yanına gidip babasının kendisini davet ettiğini bildirdi. Musa Aleyhisselam, Hz. Şuayp Aleyhisselama başından geçenleri varıp anlattı.
Şuayp Aleyhisselam da ona “Korkma artık o zalim kavimden kurtuldun” dedi. Sonra şöyle bir teklifte bulundu: “Bana sekiz sene çalışıp hizmet etmen karşılığında sana şu iki kızımdan birisiyle nikahlamak istiyorum. Ama on sene çalışırsan o kendinden: Sana ağırlık vermek istemem” dedi. Ve böylece anlaştılar.
Dikkat edilirse, böyle ihlaslı bir dua ve yakarışın kabulü aynı günde tahakkuk etti. Hem davet edilip karnı doyuruldu. Hem kendisine bir iş bulundu. Hem evlenmesi sağlandı…
Ey arzdaki güçsüzlere
Lütuf ve ihsanda bulunan
Ve onları örnek şahsiyetler yapan
Hem ülkelerine vârisler kılan
Dünyaya da hâkimler yapan
İşte bu icraatlarıyla
Firavun ruhların başlarına
Korktuklarını musallat eyleyen
Ey vaadine inananlardan olsun diye
Musa’nın annesinin kalbine
Sabır kuvveti veren
Ey dünyada da âhirette de
Hamdler şükürler
Hem hükümler
Hükümlere ait yetkiler
Kendisinin olan
Nihayet dönüş de
Kendine ve Kendi huzuruna varan
Biz âciz ve zayıflara
Büyük ihsanlara mazhar eyle…
Bizleri örnek şahsiyetler eyle de
Hizmet verelim bütün beşeriyete
Hem pekiştir bizleri sabır gücüyle
Yâ Rabbi bizleri
Mahcup eyleme mahşerde
O yüce mahkemenin önünde
Âlî divanların en yücesinde