Hizmetin Temel Değerleri üzerine kaleme aldığımız yazı
serisine devam ediyoruz.
9- Sivillik ve bağımsızlık: Hizmet Hareketi sivil bir harekettir ve bağımsız hareket eder. Herhangi bir devletin veya siyasî bir oluşumun uzantısı değildir. Hizmet gönüllüleri aktif katılımcı vatandaşlığa ve demokratik kültürün özümsenmesine önem verirler. Katılımcılarının bireysel siyasî tercihlerine saygı duyarlar. Dinin siyasî bir ideoloji haline getirilmesini veya siyasete âlet edilmesini reddederler. ” 1977 veya 1978’de Aynü’ş-Şems Üniversitesi’nden gelen bir profesör kendisinin El-Müctemâ dergisi yazarlarından olup Eritre’ya kadar Müslüman gruplara maddi yardımda bulunduklarını söyledi ve bizim yurdumuza dil laboratuvarı kurma teklifinde bulundu. Hocaefendi: “Teşekkür ederiz. Biz dışarıdan destek almıyoruz” diyerek bu teklifi reddetti. 1980’nin başında, merhum Salih Özcan Ağabey, Hizmeti ve Hocaefendiyi, o zamanki Suud Kralına anlattığını onun da Hocaefendiyi hem Râbıtanın idare heyetine üye yapmak istediğini hem de o seneki hacca davet ettiğini söyleyip davetiye gönderince, Hocaefendi’nin hemen davetiyeyi geri göndermemizi istediğine şahit olduk ve geri gönderdik. Bunun sebebini ben ancak 1998 sonrasında veya 1999 başında anladım. Büyük bir devletin İstanbul Başkonsolosu, kendisine “Size Araplardan yardım geliyormuş?” diye sorunca, “Biz dışarıdan hiç kimseden yardım almaz, ancak kendi yağımızla kavruluruz. Sizin için de, sizden yardım geliyor diye iftira atanlar var. Bu hususta siz ne biliyorsunuz? Yani bir şey varsa sizin istihbaratınız bunu çok iyi bilir.” demişti. “Bizimkiler Kenya’daki binamızın bombalanmasını bilemediler! ” diye cevap vermişti. “Bizim Ortaasya’da okullarımız var. Sizinkiler bilmiyorsa, KGB bilir. Eğer böyle bir yardım varsa, sizinkilerle bilgi paylaşımı yoluyla size bilgi vermişlerdir. Sizin elinizde bu yolla gelmiş bir şey var mı?” diye sordu. O da: “Yok” dedi. Hocamız da “Olamaz. Çünkü tâ baştan beri biz bu hususta çok hassas ve dikkatliyiz” deyince, ben 1977-1978 ve 1980’deki olanları hatırladım. Bu hassasiyetin hikmetini de anladım. Yani yirmi sene sonra…
10- Aktif vatandaşlık ve toplumsal katkı: Hareket katılımcıları, içinde yaşadıkları topluma katkı yapmayı ve toplumsal sorunlara çözüm üretmeyi sosyal sorumluluğun gereği olarak kabul ederler. Kendilerini insanlık ailesinin bir ferdi olarak görür ve insanlığın problemlerine karşı duyarlılığı, insanlığa hizmeti hedefler. ” Zaman Gazetesi‘nin 2001’deki Hac Eki‘nde bütün Avrupa’daki okuyucularımıza bulunduğumuz ülkelerde bize işveren, aş veren ve yerine göre eş veren bu topluma bizim büyük borcumuz olduğunu, onun için toplumun bir parçası, hem de proteze benzemeyen asli bir parçası olmamız gerektiğini, toplumda problem değil, problem çözücü olmamız icap ettiğini ifade etmiştim. Yani bu prensipler Hizmetin ruhunda hep vardı ve icrâ ediliyordu. “Yardım Zamanı” isimli derneğimiz her sıkıntılı zamanda elinden geleni yaptığını herkes biliyor. Almanya’daki son sel felaketinde, arkadaşlarımızdan 150 mülteci canla başla günlerce ellerinden gelen yardım için koşturdular.
11- Çevrenin korunması: Hizmet gönüllüleri dünyamızı içindeki bütün ekosistemlerle birlikte gelecek nesillere temiz bırakılması gereken bir miras olarak görür ve çevreyi korumaya önem verirler. Sonbahar mevsiminde düşen her yaprakla beraber gözlerinden bazan göz yaşları dökülen Hocaefendi‘nin tuvalete düşen bir arıyı, bir canlıyı kurtarmak için yarım saat uğraştığını da biliyoruz. 1979’dan itibaren neşir hayatında olan Sızıntı dergisinde ekoloji ile ilgili pek çok yazı neşredildiği gibi daha sonra müstakil bir Ekoloji dergisi de çıkartıldı. Zaten Kur’an’da kesinlikle israf yasaklandığı gibi, hadis-i şeriflerde de deniz kenarında abdest alırken bile asla suda israf yapılamayacağı beyan edilmektedir. Ayrıca hadis-i şeriflerde “Kıyamet kopuyor olsa da elinizde bulunan bir fidanı hemen dikiverin” buyrulmaktadır. Dinimize göre her bir canlı türü bir ümmet gibidir. Türlerin yok olması kıyamet alâmetlerindendir.
12- İnsana bütüncül bakış (Akıl-kalp bütünlüğü): İnsan hem maddî fizikî hem de mânevî boyutu olan bir varlıktır. Hizmet katılımcıları insanın bu her iki boyuttaki ihtiyaçlarının karşılanması, maddî ve mânevî varlığının gelişimi için akıl ve bilimsel araştırma yolları ile mânevî disiplinlerden birlikte istifade edilmesini destekler. ” Ahsen-i takvim üzere en güzel surette ve en mükemmel kıvamda, nakş-ı azam olarak yaratılan insanın içinde bütün kainat dürülmüştür. “Ne var ise âlemde Âdem’dedir, Âdem’de” Yani insanda… İnsanda, görme, işitme, dokunma, tad alma, kokuları hissetme gibi beş maddî ve zâhirî duyunun yanında beş tane de bâtınî ve mânevî duygu bulunmaktadır. Bunlar sâika (sevk duygusu), şâika (şevk duygusu), hiss-i kable’l-vuku (önsezi), rüya-i sâdıka ve keşf-i sahih… Ayrıca insanda hem akıl hem de kalp / vicdan vardır. Bunların kendilerine has mânevî gıdalarla beslenmeleri gerekir. Onun için Üstad Hazretleri “Aklın nuru fünûn-u medeniyedir (medeniyet fenleri, teknik ve teknoloji); vicdanın nuru ulûm-u diniyedir (dînî ilimler).” diyor ve bunu gerçekleştirmek için hem fennî bilimlerin hem de dînî ilimlerin okutulacağı bir üniversite (Medresetü’z-Zehrâ) planlıyor ve temelini de atıyor.
Kur’an’ın Müslümanların elinden alınması için Lordlar Kamarası’nda fikir beyan eden İngiliz Sömürgeler Bakanının sözleri üzerine Üstad Hazretleri “Ben Kur’an’ın sönmez ve söndürülmez bir nur olduğunu bütün cihana isbat edeceğim” diyerek fennî-dînî bütün ilimlere ait 90 cilt kitap ezberlemiş ve bunları Kur’an-ı Kerimi anlamak için bir merdivenin basamakları gibi yapmıştır. Yani fennî bilimlerle aklını aydınlatırken, dînî ilimlerle de kalbini ve vicdanını ziyalandırmıştır. Böyle iki yönlü techizatla donandıktan sonra da bu paralelde eserler yazmıştır.