Üstad Bediüzzaman Hazretleri
Yirminci Lem’a’yı İhlas Risalesi olarak yazmıştır. Ama daha sonra Yirmi Birinci
Lem’a’yı da “İhlas Hakkında” diyerek
ikinci İhlas Risalesini yazmıştır. Acaba Birinci İhlas Risalesi Yirminci Lem’a
olarak varken, niçin İkinci İhlas Risalesi olarak Yirmi Birinci Lem’a
yazılmıştır?
Bu mevzuda iki husus görülüyor:
Birincisi, hiçbir Risalede olmadığı şekilde, bu Yirmi Birinci Lem’a’nın başında “Bu Lem’a lâakal her onbeş günde bir defa okunmalı.” diye yazılmıştır. Aslında Üstad Hazretleri önce “Bu Lem’a her gün okunmalıdır.” diye yazmıştır. Daha sonra “Hiç olmazsa” mânasına “Lâakal” diye bir ifade ile “Bu Lem’a Lâakal her on beş günde bir defa okunmalıdır” diye yazmıştır. Hatta Üstad kendi el yazısı ile yazdığı şekildeki ilk nüshayı Hulusî Ağabeye verirken: “Hulusî! Ben önce, her gün okunmalıdır diye yazmıştım. Ama her gün okuyamazsınız diye onun üstünü işte gördüğün gibi çizdim ve “Hiç olmazsa onbeş günde bir defa okunsun” diye yazdım.” demiştir. Onun için bu Risale çok önemlidir.
Üstadımızın büyük talebelerinden olan, İhlasta birinciliği her zaman koruyan bu Albay Hulusî Ağabeyimiz bir subay olduğu için, askeri tabirle Birinci İhlas Risalesi olan Yirminci Lem’a için DIŞ TALİMAT ve İkinci İhlas Risalesi olan Yirmi Birinci Lem’a için İÇ TALİMAT tabirini kullanıyor. Gerçekten de Üstad’ın ortaya koyduğu kudsî prensipler tam tamına aynen öyle…
Bismillahirrahmanirrahim:
“Birbirinizle ihtilafa düşmeyin, cesaretiniz gider rüzgârınız kesilir aksiyonunuz ve kuvvetiniz elden gider.” (Enfal Suresi, 46) “Sırf Allah için namaza durun, kıyamda bulunun.” (Bakara Suresi, 238) “Nefsini tezkiye edip günahlardan arındıran, kurtuluşa ermiştir. Nefsini günaha daldıran ise hüsrana ve zarara düşmüştür.” (Şems Suresi, 9-10) “Benim âyetlerimi az bir dünya metaı karşılığında satmayın” (Bakara Suresi, 41)
“Ey Âhiret Kardeşlerim ve ey Kur’an hizmetinde arkadaşlarım! Bilirsiniz ve biliniz: Bu dünyada, bilhassa uhrevî hizmetlerde en mühim bir esas, en metin bir nokta-i istinad, en kısa bir tarik-i hakikat, en makbul mânevî bir dua, en kerâmetli bir şekilde maksat ve meramlara ulaşma vesilesi, en yüksek bir haslet, en sâfî bir ubudiyet, ihlastır.”
İmam Gazalî Hazretleri ihlası süt âyeti ile izah ediyor:
“Size (inek, deve, koyun, keçi gibi) hayvanlarda da ibret ve deliller vardır. Zira size onların karınlarındaki işkembe ile kan arasından (hiç kan ve fışkı bulaşmadan) hâlis (temiz, sâfî, gıdalı, hoş) bir süt içiriyoruz ki, içenlerin boğazından âfiyetle geçer.” (Nahl Suresi, 16/67)
Nasıl bu âyette anlatıldığı gibi, ne kan bulaşmış ne de fışkı bulaşmış olmadan HALİS SÜT gibi ameller icra edilirken, ne dünyevî ve ne de uhrevi ve maddî, ne de mânevî bir şey beklemeden sırf Allah emrettiği ve Allah râzı olacak diye bir şey edâ edilirse, işte bu ihlaslı bir amel olur. Mesela: “Cehennemdeki mücrimlere sorulacak: ‘Neydi bu Cehenneme sizi sürükleyen?’ Onlar şöyle cevap verirler:
‘Biz namaz kılanlardan değildik.’ (Müddesir Suresi, 74/40-43)
Şimdi bu âyete göre, birisi “Benim Sakar Cehennemine gitmemem için namaz kılmam gerekiyor” diye namaz kılsa, bu namaz namaz olur ama, ihlaslı olmaz.
İşte ihlas böyle bir şey!..
Şimdi düşünelim, Üstad önce Yirminci Lem’a olarak İhlas Risalesini yazdıktan sonra, acaba niçin bir de Yirmi Birinci Lem’a olarak İkinci İhlas Risalesini yazmak zorunda kalmıştır? Bunun sebebini biraz “Lâtif Nükteler” kitapçığındaki bir mektuptan öğreniyoruz. Bazı talebelerinin tarikat meyilleri üzerine!.. Halbuki Üstad Hazretleri Mektubat’ta tarikat ve tasavvuf üzerine “Telvihat-ı Tis’a” Risalesini yazmıştır ki, harikadır. Pek çok ehl-i tarik bu Risaleyi okurlar. Ama netice itibariyle keşif, keramet ve mânevî makam ve şahsî kemalat beklentisi olacak. Halbuki Âhir Zamanın dünyayı saran, inkâr-ı uluhiyet hastalığına karşı iman ve Kur’an hizmeti yapacakların, maddi-manevî hiçbir beklentileri olmadan cihan çapındaki bu hizmeti yapmaları gerekiyor.
Yani Üstad Hazretlerinin dediği gibi: “Karşımda bir yangın var alevleri göklere yükseliyor. İçinde evladım, imanım tutuşmuş yanıyor. Ben o yangını söndürmek, evladımı ve imanımı kurtarmak için koşuyorum.”
İnsanlık kalesi tehlike altında