Arkadaşlarımız London Advocacy League olarak, Hizmetle Buluşmalar (Encounters with Hizmet) başlıklı bir video röportaj serisi başlattı. Bu çerçevede Derby Üniversitesi Emekli Öğretim Görevlisi Prof. Paul Weller ve Gosseteste Üniversitesi Öğretim Görevlisi Dr. Mark Plater ile görüşmelerimiz oldu. Her ikisine de Hizmetimiz ve son dönemde yaşananlarla alakalı sorular yönettiler. Verdikleri cevaplardan kısa bir derlemeyi duaya vesile olur ümidiyle nazarlarınıza sunuyoruz:
PAUL WELLER RÖPORTAJINDAN SEÇMELER
‘Hizmet’te size en çok etkileyen ne oldu?’ sorusuna cevaben:
-Benim için en önemli olanı insan yönü oldu. Mesela benim eski eşim bir dönem kalıcı bir hastalığa düçar olmuştu ve sonunda da vefat etti. O zaman Hizmet’ten arkadaşlarım onun için dua ettiler. İnançlı bir Hıristiyan olarak, hayatın bu kadar zor bir döneminde onlar geldiler ve eşimin yatağının kendarında Kur’an okudular. Bu Hıristiyanlık ve İslam’dan öte, paylaşılan bir insanlığın ifadesiydi ve o zor zamanda büyük bir cesaret kaynağı oldu benim için. Bu çok kişisel bir hikaye evet, ama benim Hizmet’in tamamıyla alakalı gözlemlerimi özetliyor.
‘Peki bir başka dinden insanlarda samimiyet gördüğünüzde bu sizde ne gibi etkiler yaptı?’ sorusuna cevaben:
-İnancın amel yönündeki eksikliklerimin farkına vardım. Özellikle de dua konusunda. Hiçbir zaman duaya yeterince vakit ayırdığımı söyleyemem. Ama Müslüman arkadaşlarımın duaya verdikleri ehemmiyet karşısında etkilenmemek mümkün değil. Elbette onların duaları da özden yoksun sözden ibaret olabilir. Ama hem özün hem de sözün olduğunu görünce kendi dini yaşantımı sorgulamak, zayıflıklarımı ve hangi alanlarda kendimi geliştirebileceğimi görmek gibi etkileri oldu bende.
Bu söylenenlerin hepsi İslam’ın özünde olan şeyler ama bazen böyle yıllar boyu üstleri örtülüş şeyleri açığa çıkarmak cesaret isteyen bir şey. Gelenekte zaten olan şeyleri modern çağın gerçekleriyle harmanlamak zor bir şey. Bu Hocaefendi’nin katkısı işte. Şöyle anlatayım, ben gençliğimde pekçok dini geleneği çalıştım ama İslam’ı da çalışmak hiç aklıma gelmedi. Sanırım İslam’ı geçmişte tutuklu kalmış bir gelenek olarak görmüştüm. Yusuf İslam’ın Müslüman olması bile bende İslam’ı öğrenme arzusu oluşturmamıştı. Hizmet’teki insanları, Hizmet’in bütün insanlığa birşeyler verme potansiyelini görünce İslam’ı da yeni baştan öğrenmem gerektiğini anladım.
‘Hizmet insanlarına ne tavsiye edersiniz?’ sorusuna cevaben:
-Hizmet’le alakalı beni en çok şaşırtan noktalardan birine değindiniz: Kendi geleneğinden olmayan kişilerden tavsiye sormaya hazırlık. Bu çok ilginç bir şey. Çünkü çoğu dini gelenekte bu bir hainlik emaresi olarak görülür. Hizmet’teki insanların dışarıdaki insanlara tavsiye sormaları ve eleştirilerini dinlemeye hazır olmaları gerçekten insanı manen etkileyen bir şey ve tabi ki meydan okuyucu bir yönü de var. …. Benim gerçekten verilecek bir tavsiyem olamaz. Çünkü asıl çileyi çekenlere, çileden bir payı olmayanların söyleyebileceği ne olabilir ki? Ama şu kadarını söyleyebilirim: Üç düşman ve üç düşmana karşı üç çözüm stratejisi doğru bir stratejiydi. Cehalet, iftirak ve fakirlik ve bunlara karşı eğitim, diyalog ve insani yardım faaliyetleri. Bunlar evrensel şeyler. Bunlara devam etmek lazım. Tabi ki Türkiye’de yaşananlar Hizmet’in enerjisini kendisine çekecek. Bu konuda da sürekli bir şeyler yapmak lazım. Bu ikisi arasındaki dengeyi başarıyla kurup kuramayacağı Hizmet’in geleceğini belirleyecek.
‘Darbe ile ilgili Türk hükümetinin iddiaları Hizmet’e bakışınızı değiştirdi mi?’ sorusuna cevaben:
-O gece ben tatildeydim ve bir otel odasında haberleri izliyordum. Neredeyse dakikalar içinde darbenin arkasında kimin olduğu yönünde yapılan iddiaları çarpıcı bir şekilde hızlı buldum. Böylesine büyük bir iddia bu kadar kısa zamanda nasıl temellendirilebilir? Dahası Hizmetle alakalı bildiğim gördüğüm her şeyle bu iddia arasında o kadar büyük bir uçurum var ki… Böyle bir iddianın sağlam delillerle temellendirilmesi gerekirdi. Aradan geçen bir buçuk yılda da böyle bir şey görmedik.
Bu röportajla da görüyoruz ki, başka insanlarla tanışmakta acele etmemiz gerekiyor.