Dr. Yüksel Çayıroğlu diyor ki: Hizmet Hareketi üzerine bir çalışma yapan Prof. Dr. Helen Rose Ebaugh, Fethullah Gülen’in insanları maddi hayır yapmaya teşvik etmenin dışında onun hareket içinde yer alan kuruluşların tamamının mâli idaresinden uzak durduğunu, okullar, üniversiteler, yardım dernekleri ve diğer kurumlarla devam etmekte olan herhangi bir bağının bulunmadığını ifade etmiş; fakat Hizmet gönüllülerinin yapmayı düşündükleri projeler veya Hizmetle ilgili daha başka meseleler konusunda ona fikir danıştıklarını ve onunla istişare ettiklerini ifade etmiştir.
Prof. Dr. Doğru Ergil’in konuya yaklaşımı ise şu şekildedir: Fethullah Gülen Hocaefendi, sahip olmaktan çok etkili olmak, yapmaktan çok yaptırmak, yol yordam arayanlar ‘düşün peşime’ demek yerine doğru bildiği yönü göstermek türünde bir kanaat önderliği yapmıştır. Önderlik bu demek; aklında ve gönlünde taşıdığı bir iyi gelecek vizyonu ve iyi davranış tarzı konularda insanları ikna etmek ve onları bu doğrultuda harekete geçirmek. Hocaefendi’nin bu konudaki özgün rolü; teşvik ettiği insanlara akıl, vicdan ve ahlâktan oluşan bir madde-mâna birliğini sunması ve bu dünyada çalışırken mânevî değerlerden sapmanın önemini benimsetmesi.”
1997’de İstanbul Belediye Başkanlığı bir sempozyum organize etmişti. George Tawa Üniversitesi’nin Prof. Dr. Esposito’da bu sempozyuma katılmıştı. O Türkiye’ye gelirken Prof. Dr. Zeki Sarıtoprak kendisine, “İstanbul’da mutlaka M. Fethullah Gülen Hocaefendi ile görüş.” demiş ve adres olarak Gazeteciler Ve Yazarlar Vakfı’nın adresini vermişti.
Beni Vatikan temsilcisi Maroviç davet etmişti. Çünkü meşhur tasavvufî aşk şairi İbn-i Fârız üzerine Konya kütüphanelerinde araştırma yapan bir arkadaşına yardımcı olmuştum, onunla görüşecekti. Tam bu sırada, o zamanki Gazeteciler Ve Yazarlar Vakfı Başkanı Harun Tokak bey de beni arayıp vakfa çağırdı. Ayrıca Maroviç ve arkadaşının da vakfa geleceklerini söyledi. Vakfa geldiğimde Halid Refi ve eşinin tercümanlık yapıp, Prof. Dr. Esposito’nun sorularına Harun Beyin cevap verdiğini gördüm.
Prof. Dr. Esposito, Hizmetle ilgili pek çok sorusuna cevap aldıktan sonra, “Bu değirmenin suyu nereden geliyor?” mânasına bir soru sordu. Buna çeşitli cevaplar verildi. Hatta Harun Beyin Ankara’dan tanıdığı emekli bir binbaşı da dedi ki: “Bakın ben de Orta Asya’da ticaret yapıyorum. Kazancımdan bir kısmını oralardaki eğitim hizmetlerine destek için veriyorum” dedi. Misafiriyle beraber vakfa gelen Maroviç de güzel şeyler anlattı. Sonra ben devreye girdim ve dedim ki: “1983’ün sonunda eğitim hizmetleri için Büyük Koyuncu Hizmet Vakfı’nın Müdürü olarak Konya’ya gittim. Baktım Konya’da çok büyük vakıflar var. Camileri, kursları ve yatılı yurtları var. İmam-Hatipler ve Yüksek İslam Enstitüsü binaları yapmışlar. Ayrıca Konya halkı hayırsever… Emekli memurlar, şehir yeni mahalleler olarak bir tarafa doğru uzanıp giderken daha evler inşa edilmeden ellerinde makbuzlarla para toplayıp geleceğin mahallesine cami ve Kur’an Kursu inşa ediyorlar… Bizim vakıf çok küçük ve imkânları dar. Hizmetimizi Konya halkına anlatamıyoruz. Bize caminiz var mı? Kur’an kursu yaptırdınız mı? Diye sorular soruyorlar. Biz üniversite talebelerine evler tuttuğumuzu, burs verdiğimizi hatta yurtlar hazırladığımızı söylüyoruz ama halk bunları bir hayır hizmeti olarak görmüyor. Fakat emniyette narkotikte görevli iki tane baş komiser var, bunlar bizim liseli ve üniversiteli gençlerle nasıl ilgilendiğimizi biliyorlar. Bir gün onlar dediler ki: “Hocam, zor durumda olduğunuzu biliyoruz. Siz Konya’nın hayırsever zenginlerini vakfınıza davet edin, onlara bir de biz Hizmeti anlatalım” Peki dedik ve ileri gelen hayırseverleri vakfımıza topladık, baş komiserlerden bir tanesi şöyle bir konuşma yaptı: “Muhterem Konyalılar, Allah’ü Teâlâ Hazretleri sizin üzerinizden 200 senelik, cami, Kur’an kursu, İmam-Hatip ve Yüksek İslam Enstitüsü hizmetlerini kaldırmıştır. Çünkü bu hususta yaptığınız hayırlar 200 sene yeter. Artık gelin, bu vakfın hizmetlerine destek verin. Biz narkotikçiyiz. Uyuşturucu ortaokullara indi. Biz Konya’nın ve kazalarının okullarında öğrencilere konferanslar veriyoruz. Bu çocukların ellerinden tutan sadece bu vakıf var. Kur’an kurslarında, İmam-Hatiplerde ve Yüksek İslam Enstitülerinde okuyanlar bizim çocuklarımız da, diğer liselerde meslek okullarında ve üniversitelerde okuyanlar başkalarının çocukları mı? Onlara sahip çıkmazsak başımıza neler geleceği şimdiden belli. İşte bu vakıf hepsine birden sahip çıkıyor. Allah rızası için hayırlarınızın hiç olmazsa bir kısmını bu vakfa verin!...” dedi.
Ben bunları anlatınca Halit Refi, “Abdullah Hoca, müsaade et ben biraz güleceğim, sonra tercüme ederim.” dedi ve kendinden geçinceye kadar güldü ve sonra Esposito’ya bunları tercüme etti. O, iyice dinledikten sonra, “Ben şimdi daha iyi anladım. Demek ki, Fethullah Gülen ve bu Hizmet, insanlardaki hayır yapma, iyilik etme düşüncesini, bir potansiyel olarak bir kısmını eğitim hizmetlerine yönlendirmiş. Bu yönlendirme olarak büyük başarılar elde etmiş. Şimdi ben meseleyi daha iyi anladım.” dedi.