Dr. Yüksel Çayıroğlu, “Bir fikir ve aksiyon insanı olarak Fethullah Gülen” isimli başucu eserini büyük bir gayret ve titizlikle yazmış. Ben bu değerli eserin son bölümündeki sadece 413-464 sayfaları üzerinde bir değerlendirme yapmak istiyorum:
“… Fethullah Gülen kelimenin tam anlamıyla bir İslam âlimi, gerçek bir mütefekkir ve tam bir entelektüeldir. Zira o, dînî ilimlerin hemen hepsinde önemli açılımlara esas teşkil edebilecek zamanın ruhuna uygun yeni ve orijinal fikirler geliştirdiği gibi, çağın fikir adamlarına ve problemlerine karşı da alâkasız kalmamış ve birçok meseleyle ilgili kendi görüş ve yorumlarını ortaya koymuştur. Fakat o, işi sadece düşünmekten ve fikir üretmekten ibaret olan bir teorisyen veya filozof değildir. Aynı zamanda, bu fikirlerini sürekli hayatın gerçekleriyle realize etmeye çalışan, durmadan yeni projeler üreten ve her zaman hayatla içli-dışlı olan bir aksiyonerdir. yani onun hayatında düşünce ve aksiyon birbirinin alternatifi olmadığı gibi bunlardan birinin diğerine tercih edilmesi de mümkün değildir. Bu sebepledir ki, düşünce ve aksiyonun, onun hayatını özetleyen en uygun iki kelime olduğunu söyleyebiliriz. Nitekim Gülen hakkında araştırma yapan birçok ilim adamı da onun bu iki hususiyetine dikkat çekmiş ve nazarî bilgileri pratiğe taşıma noktasında gösterdiği başarının, onun en bariz özelliği olduğunu ifade etmişlerdir.”
Baba Busch’un danışmanlarından, 1992’de Amerika’da “Müthiş Türk” diye medyada ismi geçen Meşhur Ali Rıza Bozkurt, Kazakistan ve Azerbaycan’daki petrol yataklarını ziyaret eder ve oralardaki Türk kolejlerini ve Hizmetin üniversitelerini gördükten sonra İstanbul Hava Limanı’nda medyacılara: “Ben Türk tarihinde üç büyük devrim biliyorum. Birincisi, Sultan Mehmed Fatih’in İstanbul’u fethetmesi; İkincisi, Atatürk devrimleri; Üçüncüsü, Fethullah Hocanın eğitim devrimi” demişti.
Bu münasebetle Prof. Dr. Osman Özsoy onu Samanyolu TV’ye programa çağırdı. Sonra kendisiyle İstanbul’daki yalısında görüştük. Hocaefendi’nin pırlanta serisinden üç kitap götürüp hediye ettik. Ali Rıza Bey bize “Ben hızlı okuma teknikleri biliyorum. Birkaç saat sonra arabaya binip Ankara’ya giderken Gebze’ye varmadan bu üç kitabı okuyup bitiririm” dedi. Bu sefer biz üç kitabı otuza tamamladık. On beş gün sonra da Ali Rıza Bey İstanbul’a dönünce ziyaretine gittik. “Otuz kitabı bitirebildiniz mi?” diye sorduk. “Nerde?.. Birisini bile bitiremedim.” dedi. “Hani, siz hızlı okuma usulleri biliyordunuz, ne oldu?’ dedik. “Evet, öyleydi ama bu kitaplar öyle hızlı okunacak cinsten değil. Her bir cümlesi üzerinde uzun uzun düşünüp derin mânayı anlamak gerekiyor. Anlıyorum ki, Fethullah Hoca, Ahmet Yesevi, Mevlana Celâleddin Rûmî ve Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli gibi çok güzel, derin mânalı sözler söylemiş. Ama daha fazlası var: Çünkü işi sadece söze bırakmamış ayrıca düşünce ve sözlerini hayata taşımış! Benim mutlaka onunla görüşmem lâzım. Bana randevu temin edin.” dedi. İstanbul’da Altunî Zâde’de görüştüler. Bu sözlerini Hocaefendiye’de söyledi.
Dr. Yüksel Çayıroğlu diyor ki: “Gülen’e göre, düşünmeden yaşayanlar, başkalarının hayat felsefelerinin figürleri olmaya mahkum olacaklardır. Bunlar sürekli şablondan şablona koşacak, durmadan kalıp değiştirecek, ömür boyu duygu, düşünce ve şahsiyet kayması yaşayacak ve hiçbir zaman kendileri olamayacaklardır. Bu tür insanlar hayatiyet adına bir şey ifade etmediklerinden, her zaman kısır, bereketsiz, durgun ve konuşmaya açık birer su birikintisi gibidirler. Fakat tek başına düşünce insanı olmak da yeterli değildir. Çünkü herhangi bir düşünce veya ideal, hamle ve aksiyonla desteklenmez ve şartlar elverdiği ölçüde realize edilmeye çalışmazsa, düşünceler rüyaların masmavi iklimiyle sınırlı kalacak ve bu düşünce sahipleri yine realitelerin cenderesinde ezilmeye devam edecektir. Bu sebepledir ki, kültür zenginlikleri ve evrensel medeniyet havuzları meydana getirmek isteyen insanlar bir taraftan hayatlarını birer düşünce meşcereliği haline getirmeye çalışmalı, diğer yandan da bu düşünceleri hayata taşıyan birer proje insanı ve strateji ustası olarak hareket etmelidirler.”
M. Fethullah Gülen Hocaefendi, bu sözleriyle, “Akıllarını çalıştırmayanları, Allah pislikte bırakır.” (Yunus Suresi, 10/100) âyetini bir nevi tefsir etmiş oluyor. Kur’an’da “el-aklü” diye bir kelime yok. “Akıl” kelimesi hep fiil halinde kullanılmıştır. Yani aklı çalıştırmak, akıl yürütmek esastır. Bunu yapmayanlar, pislik, rezillik ve perişanlık azabına mahkûm olurlar….