Aylık İlim Ve Kültür Dergisi ÇAĞLAYAN’ın Aralık 2017 sayısında neler var, bir yoklayalım:
Başyazısının başlığı “KENDİ KENDİMİZE Yüzleşme veya Muhasebe-2” ‘Bir tadımlık birkaç aktarma yapalım: “İnsanın kendiyle yüzleşmesi ve hayatını hep ‘Kendinizi, hesaba çekilmeden önce kendiniz hesaba çekin’ çizgisinde sürdürmesi nefis ve hevâya karşı kararlı duruşa ve mutlak sonsuzluğun O’na ait olduğu iz’anıyla kendini sıfırlamasına bağlıdır. (…) İnsan, vicdanında hiçliğini duyup hissettiği ölçüde marifet, muhabbet ve zevk-i ruhânî ufkuna açılmış olur ve hakkın mücellâ bir aynası haline gelir. Aksine enâniyetle köpürüp, gurur ve kibirle gümlemeye durunca da iç içe küsuflar (güneş tutulması gibi karanlıklar) yaşar ve şeytanın mel’abesi (oyuncağı) haline gelir. Böylesi kahredici bir duruma düşmemek için daha baştan geçilecek şeylerden geçilmeli ve seçilecek şeyler de Hak disiplinlerine göre isabetli seçilmelidir ki, insan uzak yakın yarınlar itibariyle âh ve vâh’a düşmesin.”
Bilim dalında Prof. Dr. Ömer Serranur, “Difüzyon” başlıklı yazısında Otuzuncu Söz’deki tahavvülat-ı Zerrat bahsini ilmi gerçeklerle açıklayıp yorumlamış…
Röportaj dalında “Başkaları İçin Dindar Olunmaz” başlıklı yazıda kendisiyle röportaj yapılan Oxford Üniversitesinin Regent’s Park Enstitüsü’nde Din ve Toplum bölümünde olan Prof. Dr. Paul Weller’in görüşleri sergilenmiş.
Tarih dalında Kerem Umar’ın “Dağların Arslanı Şîrkuh” başlıklı yazıda, dağların ve İslam’ın Arslanı ve şarkın şevketli Sultanı Selahaddin Eyyûbî’nin amcası ve rehberi olan Şîrkûh anlatılıyor.
Bilim dalında Ömer Yıldız, “Nefes Almadaki Mucizeler” başlıklı yazıda, Cenab-ı Hakkın, hayatımızın her anında vücudumuza yerleştirdiği mekanizmalar ile oksijen sıkıntısı çekmeden veya karbondioksiti alarak hayatımızı nasıl kolaylaştırdığını bütün incelikleriyle anlatıyor.
Hikaye dalında Hikmet Arar, “Bir Rüyadır Dünya Hayatı” başlıklı yazısıyla gerçek hayattan alınmış bir hikaye ile dünya hayatının bir rüya gibi faniliği ama insanların ufak-tefek şeylerden dolayı nasıl yanlışlıklar yaptıkları izah ediliyor.
Her sayıda olduğu gibi Muhammed Fethullah Gülen Hocaefendinin “Aşkın Ateşi” isimli Münacatı ile “Gel ki Nevbahar Olsun” isimli Naat’ı Çağlayan mâidesine zenginlikler katıyor…
“Kalbin Zümrüt Tepelerine” tekmil edici istidrâklerden bir yenisi olarak “Kendi Derinlikleriyle LÂTİFE-İ RABBÂNİYE-2” başlıklı yazısı ile Muhammed Fethullah Gülen Hocaefendi, bu konuya yeni bir açılım getiriyor. “Yeniden esas konuya dönecek olursak; Hak erlerinden bazıları, sadece İSM-İ ÂZAM mazharı hususî bir kısım şahıslara ‘Lâtife-i Rabbâniye Erbabı’ diyegelmişler… Diğer bir kısım müşâhede erbabı, kasdî ve iradî dünya ve mâfîhâyı (dünyanın içinde olanları) gözden çıkarıp ‘Dû cihandan el yudum, pes hânümânım kalmadı…’ deyip mâsivâ adına herşeye bütün bütün kapanan, ‘fenâ fillâh-bekâ billâh-maallâh’ zirvelerinde kanat çırpan koç yiğitleri o pâye ile serfiraz görmüşler… Diğer bir kısım KALB ERBABI HAK ÂŞİNALARI ise, bütün bu ufukların da ötelerine himmetlerini tevcih ederek PEYGAMBERLER YOLU sayılan ÎSAR (kendisi muhtaç iken başkalarını nefsine tercih etme) RUHU alaşımlı ‘fenâ fi’l-vazife, fenâ fi’l-hizmet’ felsefesiyle, yaşamayı yaşatmaya bağlamış; Hakk’ı duyurma aşk ve heyecanıyla, O’nu tanıtıp sevdirmeyi gâye-i hayâl edinerek, bütün dünyeviliklerin yanında, Cennet’i, huriyi, gılmânı, sarayı / sarayları ve çağlayıp duran şeker-şerbet ırmakları görmeyecek şekilde, ‘Tanıtın ve sevdirin Allah’ı kullarına ki, sevsin O da sizi’ (Taberânî) vird-i zebanları, yürümüşler önlerindeki kandan-irinden deryalara rağmen bu mefkûre-i mübecceleye doğru. Ve işte hayvaniyetten sıyrılıp kalb ve ruh ufkunda bitmeyen bir maraton içinde bulunan Hak kapısının gerçek kalb ehli sâdık bendeleri de bunlardır.”
Bilim dalında Numan Erciyes, “Radyoaktivite Ve Gizemli Sayılar” başlıklı yazısında Madam Marie Curie’nin (1867-1934) ilme adanmış hayat hikayesini bilime katkılarını, buluşlarını ve aldığı Nobel Ödüllerini anlatıyor. Radyasyona maruz kalma pahasına çalışmalarına devam eden Madem Carie 67 yaşında kan kanserinden ölmüştür.
Araştırma dalında Sebahattin Çelebi, meşhur Alman Filozofu İmmanuel Kant’ın (1724-1804) doktora duyurusundaki BESMELE üzerine bir yazı yazarak, bir dönem Avrupa’da doktora diplomalarına Besmele yazdırmanın, moda olduğunu misalleriyle anlatıyor.
Araştırma dalında Ahmet Kurucan “Savaş Hukuku Kapsamında ESİRLERE MUÂMELE” başlıklı yazısında, esirlere verilen haklar konusunda İslamiyetin öncülüğünü anlatıyor.
Şiir dalında Ümit Türkoğlu’nun “Artık Görün Ufuktan” isimli şiiri de bu sayı da yer almakta.
Prof. Dr. Atıf Yorulmaz, “Dinazorlar Tüylü Sürüngenler mi?” başlıklı yazısında ilmî belge ve gerçeklere dayanarak evrimcilerin düştükleri çaresizlikleri sergilemekte…
Yusuf Bayram “NAKIŞ” başlıklı yazısında nasıl Esma-i Hüsnalar içinde bir İSM-İ ÂZAM varsa, İlahî Nakışlar içinde bir NAKŞ-I ÂZAM olan insanın ve nakış nakış diğer varlıkların üzerindeki tecellilerini anlatıyor.
Yazılar, Hasan Ali Yaşar’ın “Hüzün ve Hazan” isimli şiiriyle son buluyor…
Çağlayan’ıun Aralık 2017 sayısını da sizlere tanıtmak istedim. İnşaallah hepimiz bu dergi konusunda üzerimize düşenleri, en başta dikkatlice mütalaa ve müzâkere ederek sonra da tanıdık-tanımadık herkese anlatıp tanıtmakla hakkıyla yerine getirmiş oluruz.