Çağlayan dergisinin bu sayısında Başyazı “Kendileriyle Yüzleşmede HÂLE İLE HÂLLENENLER-2”… Yine kutlulardan birisinin, Çağlayan’ın bir ay önceki sayısında bahsedilen Âl-i Beyt İmamlarımızdan İmam Zeynelâbidîn’in kendisiyle yüzleşmesinin yarım kalan bölümü: “Ey Rab, ömrümü isyan vâdilerinde geçirdikten sonra, içten bir pişmanlık hissiyle Sana yönelip rahmet kapının tokmağına dokunan, dokunup Senin rahmet, şefkat ve utûfet teveccühlerini bekleyen ilk insan ben değilim; daha niceleri o kapının eşiğine baş koydu ama hiçbiri geriye boş dönmedi. Ey yüceler yücesi Rabbim! Huzur-ı kibriyana ben zâdsız-zahîresiz yöneldim; Sen bir keremkânisin; dua ve tazarrularımıza icabet buyur; beni ümit ve beklentilerimde inkisara uğratma!”
Âh û eninlerinden küçük bir parçayı aktardıktan sonra M. Fethullah Gülen Hocaefendi, şöyle bir değerlendirme yapıyor: “Bu iç çekiş ve yakarışlar Hâle’dekilerin sızlanışları çizgisinde sürüp gider; sürüp gider de o, bu iç yakan âh u efgânıyla, kalb kasâvetine yenik düşmüş cismaniyet insanlarına ve çizgi kaymalarına hedef sapması içinde bulunanlara, gönül diliyle ne besteler, ne besteler sunar… ve bu sûzişî nağmeleriyle, duyup hissettiklerini, bencileyin yolzedelerin ruhlarına duyurmaya çalışır.”
Emin Osman Uygur “Korteksteki Alışkanlık” yazısıyla, beynimizin korteksimizin çeşitli bölümlerinin farklı görevleri üzerinde duruyor ve kötü alışkanlıklardan vazgeçme çarelerini sunuyor.
“Üstad’ın Manevî Evladı ve Aslanı Mustafa Sungur” yazısında, bu merhum ve mübarek Ağabeyimizin kısaca hayatı ve hissiyatı üzerinde duruluyor.
Prof. Dr. Suat Yıldırım Hocamız “İslam Edebiyatında Hz. İsa Aleyhisselam” başlıklı yazısında, Prof. Dr. Ömer Okumuş’un Hz. İsa üzerine yazdığı kitabı kendine has giriş ifadeleriyle tanıtıyor. Çünkü “Klasik Türk, Fars ve Arap şiirlerinde Hz. İsa Kavramı” ismini taşıyor. Ömer Hocamız bu eseri klasik Türk şiirinden 42, klasik Fars şiirinden 20, klasik Arap şiirinden 27 eseri tarayarak ilgili mısraları tesbit etmiştir.
Prof. Dr. Atıf Yorulmaz “Topraktan başlayıp Toprakta biten Bir Lokmanın Yolculuğu” başlıklı yazısında, bizleri Üstad Bediüzzaman’ın tefekkür üslûbuna benzer mânevî bir yolculuğa çıkarıyor.
Salih Gülen “İslam Bilim Tarihine Adanmış Bir Ömür FUAT SEZGİN” başlıklı yazısıyla bir asra yakın hayatının her saat ve dakikasını hayırlı bir araştırmaya sarfetmiş Fuat Sezgin hocamızı anlatıyor.
M. Fethullah Gülen Hocaefendi “Sun Aşkın Şarabını” münacaatı ve “Sensiz Geçen Yıllar” naatı ile Cenab-ı Hakka aşkını, Habibullah’a muhabbetini dile getiriyor.
Engin Tenekeci “Yorum Bilim ve Bediüzzaman’ın Mânâ Anlayışı” başlıklı yazısıyla, Üstad’ın manevi olarak çizdiği eşyayı anlamlandırma yol harikasının Batı yorum biliminde yeni ufuklar açabileceğini söylüyor.
“Kalbin Zümrüt Tepeleri”ne ek olarak yazdığı “İnsan ve Muamması-2” yazısında M. Fethullah Gülen Hocaefendi insanın mâhiyetini izah ediyor ve “İnsan-ı mümine düşen, gölgesini arkasına alarak hep ziya ufkuna doğru yürümek olmakdır ki, o mualla meclâ olma konumunu kaybetmesin!..” diyor.
“Öteye Borçlu Gitmeyin” başlıklı yazısında Osman Karyağdı, hadis-i şerifle kul hakkı üzerinde durmaktadır.
Doç. Dr. Hacı Kerem, “Kütle Çekim Dalgaları” başlıklı yazısında, Bilim ve fendeki gelişmelerin, Efendimizin (S.A.S.) “Sema dalgaları durgunlaşmış, sakin bir hâle gelmiş deniz gibidir” hadisinin mucizeliğini isbatladığını da ortaya koymaktadır.
Prof. Dr. Kerim Ahmet Can, “Cengiz Aytmatov” başlıklı yazısında, Kırgız yazar Cengiz Aytmatov’un çileli hayatını ve bu çilenin geliştirdiği ızdırap meyveleri olan dünya çapındaki edebî eserlerini anlatıyor.
Numan Erciyes, “Hayvanlar Hasta Olunca Ne Yapar” başlıklı yazısında hayvanlara bahşedilen mekanizmalar ve sevk-i İlahiler üzerinde duruyor.
Mehmet Garip, “Kar Yağıyor” şiirleriyle “Yeryüzünde bir yeni mevsim”i müjdeleyerek ümitlere fer getiriyor.
Didem Fırtına “Endonezya’daki Bukalemun Göller” yazısıyla her sayıda olduğu gibi bu sayıda da orijinal bir malumat sunuyor.
2019 Abone Kampanyamızın başladığını da bu tanıtım yazımdan sonra ifade etmek isterim.
Bir çok arkadaşımız şahittir ki, M. Fethullah Gülen Hocaefendi, bilhassa ilk sayılarında matbaadan Sızıntı dergisi gelince, eline alır, kokusunu içine çekerdi. Çağlayan dergisi neşre başlayınca, bir arkadaşımız, bunu anlattı. Hocaefendi, “O zaman Sızıntı bir sevda idi, biz onunla yol aldık. Şimdi Çağlayan var!..” dedi. Bugün ÇAĞLAYAN ve İFLC birer dik duruş ve direniş sembolüdür.
Derginin dijitali mühim. Ama kağıt baskı başka… Çünkü onu elimize alırız, evimizde, iş yerimizde masamızın üstüne koyarız. Çoluk-çocuk, eş-dost görür… Bu aynı zamanda bir tanıtım bir nevi reklamdır.
Bizler, Çağlayan’ın sadece bir alıcısı ve okuyucusu değil; aynı zamanda birer sahibiyiz de… Öyleyse ÇAĞLAYANA SAHİP ÇIKALIM. ABONELERİNİ ARTIRALIM…