1997’de M. Fethullah Gülen Hocaefendinin mektubunu Vatikan’a götürdüğümüzde orada Almanya’dan gelmiş bir misafir profesör ile karşılaşmıştık. O da orada yetişmiş fakat Frankfurt’taki Katolik Enstitüsü’nün Başkanı idi. 2001’de Almanya’ya gidince Enstitü’de kendisini ziyaret ettim. Vatikan’da karşılaştığımız kütüphanede çekildiğimiz bir fotoğrafı hediye ettim. Bizim gazetenin beş kilometre yakınında idi. Hocaefendinin yaşındaydı ve bize gelirken hiçbir vasıtaya binmeden hep yayan olarak geliyordu. Kendisiyle bir çok mesele üzerine görüşmelerimiz ve müşterek programlarımız oldu. Şimdi artık emekli olan Cristian Troll isimli bu din ve bilim adamına bir teklifim oldu. Belli bir yaşına gelen gençlerin felsefe ile ilgilenmeye başlayınca, inançlarını, dînî müesseseleri sorgulamaya başladıklarını, onun için bunlara meselelerin aynı zamanda aklı da tadmin ederek anlatmamız gerektiğini söyledim. “Bediüzzaman diyor ki: “Kalb ile vicdan mahall-i iman, Akıl ise bekçi-i iman. Bazen de süpürgecidir.” Onun için onun da doyurulup iknâ edilmesi için gayret etmemiz gerektiğini ifade ettim. Kur’an’da çok misalleri olmasına rağmen Mukaddes Kitaptan şöyle bir misal verdim:
Çinli bir grup talebe senelerden beri Kaliforniya Üniversitesinde öğrenim görüyorlardı. Bu talebelerden on ikisi “Berkoli Kilisesi” papazına giderek, Pazar günleri Hıristiyan dini hakkında kendilerine bilgi vermesini istediler. Niyetlerini açıkça anlatarak şöyle dediler: “Biz, Hıristiyan dinine girmek istemiyoruz. Fakat bu dinin, Amerikan medeniyeti üzerinde ne derece müessir olduğunu öğrenmek istiyoruz. Papaz, matematik ve astronomi âlimi profesör W. Satoner’e bu gençlere ders verdirmeye uygun buldu. Ve bu hadiseden dört ay sonra gençler Hıristiyanlığı kabul ettiler!
Fakat bu müthiş hareketin arkasındaki faktörleri Amerikalı bu profesörün kendisinden dinleyelim:
“Kafamda bir sual vardı: Din hakkında onlara ne söyleyecektim? Çünkü onlar İncil’e inanmıyorlardı. Sonra taklidi olarak öğretmek de bir fayda temin etmeyecekti. Nihayet çalışmalarım esnasında modern ilimlerle Kitab-ı Mukaddes’in TEKVİN (Yaratılış) bölümü arasında büyük bir alâka mülahaza ettim. Bu fikirlerimi, genç üniversitelilere anlatmayı uygun buldum.
“Haliyle bizler –ben ve talebeler – biliyoruz ki, bu Kitabın, kainatın başlangıcı hakkında ileri sürdüğü fikirler, modern ilimlerin yer ve gök üzerindeki keşiflerinden binlerce sene önce yazılmıştır. Ve gene biliyoruz ki, şayet bizler Hz. Musa devrindeki insanların düşüncelerini, içinde yaşadığımız modern asrın ışığı altında incelersek, boş ve mânâsız sözlerden öteye geçemeyecektir.
“Kış devresini TEKVİN Bölümünü okuyarak geçirdik. Talebeler ‘bu konu’ etrafında çeşitli sualler yazarak bunların cevaplarını harıl harıl üniversite kütüphanelerinde araştırıyorlardı. Kış sonunda papaz talebelerin kendisine gelerek Hıristiyan dinine girmek istediklerini haber verdi. Ve aynı zamanda gençlerin, Kitabı Mukaddes’in Allah tarafından –vahyolunmuş bir kitap olduğuna inandıklarını da sözlerine ekledi.” (The Evidence of God, P.P. 137-38)
Yeryüzünün başlangıcındaki durum, Kitab-ı Mukaddes’in TEKVİN Bölümünde şöyle anlatılıyor:
“Her tarafına karanlık basmıştı.” (Kitab-ı Mukaddes’in Yunancadan tercüme edilen Arapçasında şöyle der: “Ve yer ıssız ve boştu ve enginin yüzü üzerinde karanlık vardı.” Islah. 1 Kaynaklar)
Bu ifade yeryüzünün o zamanki durumunu ifade eden en güzel bir tasvirdir. Modern ilimlerden öğrendik ki, yeryüzü başlangıçta çok sıcaktı. Bu yüzden sular daima buharlaşıyordu. Küre-i arza ışık henüz ulaşmamıştı. Çünkü denizlerimizin suyu kesif bir bulut şeklinde fezada kalıyordu. Korkunç bir karanlık da yeryüzünü istilâ ediyordu.”
(Vahidüddin Han, İlmin Işığında İslam)
Bu bölümü Prof. Dr. Cristian Troll Beye anlatmaktan maksadım, gençlere dini hakikatleri makul şekilde takdim etmek ve neler yapabiliriz diye müzakere yapmaktı. Bu konuda müşterek bir gayretle meseleyi Eğitim Bakanlığına taşımak gerekiyordu. Bunu maalesef yapamadık.
Ben kendi öğretmenliğim döneminde öğrencilere Kur’an âyetlerinden günümüz ilmî-fennî gelişmelere işaret eden hususları arzedince onların nasıl heyecanlandıklarını görüyordum. Bazı inkârcıların uğraşmalarına rağmen onların Kur’an ve İslama olan inançlarının sağlam kalmasına o Kur’anî gerçeklerin vesile olduğunu müşâhede etmek çok güzel oluyordu. Evet Kur’an bir bilim-teknik, bir astronomi ve biyoloji kitabı değil ama Allah ve Ahiret inancını isbatlama konusunda bu hususlar çok değerli birer delil teşkil ediyorlar…