Dünyada öğretmenler günü 5 EKİM, Türkiye’de ise 24 Kasım. Kainatın en büyük öğretmeni Hz. Muhammed Mustafa (S.A.S.). Bizzat kendisinin “Ben öğretmen olarak gönderildim.” “Ben sizin mualliminizim.” Meâlinde hadis-i şerifleri var.
Büyük mürşidlerin hepsi de birer muallimdir.
Yüz seneden önce Üstad Bediüzzaman üç düşmandan (cehâlet, fakirlik ve tefrikadan) bahsediyor. Bunlarla savaşmak için, eğitimi, çalışmayı meslek ve sanat sahibi olmayı ve muhabbeti, sulh-u umûmîyi çare olarak takdim ediyor. Bunlar da aslında Birleşmiş Milletlerin Sürdürülebilirbir 17 Kalkınma Hedeflerinin türevleridir.
Maalesef ülkemizde ve bütün Müslüman ülkelerinde “Bizden adam olmaz” ümitsizliğinin ortalığı kasıp kavurduğu, gençler hakkında, “Hiç olmazsa, öğretmen bari olsun da devletten maaş alsın” düşüncesinin hâkim olduğu, sağ-sol partilerinin 1,5 ayda öğretmen yetiştirmek için hızlandırılmış eğitim sözü altında militan yetiştirmeye çalıştıkları bir dönemde, “Bizim en büyük engelimiz, eğitimsizliktir. Onun için en zeki, en değerli gençlerimizin öğretmen olması gerekir” diyerek büyük ve ciddî teşviklerde bulunan M. Fethullah Gülen Hocaefendi öğretmenliği en sevilen meslek haline getirdi. Birden üniversitelerin öğretmenlik bölümlerinin giriş puanları en yüksek seviyeye yükseldi. Yetişen öğretmenlerin yetiştirdikleri öğrenciler Fizik, Kimya ve Matematik Olimpiyatlarında ve Proje yarışmalarında dünya çapında altın madalyalar aldılar. Hem de bizlerdeki “Bizden adam olmaz” ümitsizliğini kökünden yıktılar. Sekiz-on sene önce Ürdün’de organize edilen bir Sempozyum’da bir Arap Profesörün, takdim ettiği tebliğinin başlığı “İslam Dünyasında Bir Kültür Olarak Ümitsizlik” idi. Bu konuyu ele almış ve bu yanlış anlayışın “Gülen Hareketi”nin eğitim faaliyetiyle tersine çevrildiğini ifade etmişti.
Böyle bir kültür mü olur? Olmuş işte… Birilerinin içimize atarak, “gelen mahşer, gün günden beter” telkinatında bulunması, “Yevmü’l-Betere gidiyoruz, oturup kıyameti beklemek lâzım” anlayışının zihinlerde çimlenmesi bütün ümitleri alıp götürmüştür. 1903 tarihinde Kafkaslardan bir grubun, “Gelen mahşer gün günden beter Şam’a gidelim artık”, anlayışıyla herşeylerini yok pahasına satıp 3 Rus gemisiyle Şam’a doğru yola çıkışlarından 8 sene sonra Bediüzzaman Hazretleri, 1911 Şam’da Emevî Camiinde okuduğu hutbede kanser gibi bir hastalığın ümitsizlik olduğunu, çaresinin EMEL / ÜMİT olduğunu bütün gerekçeleriyle dile getirmiştir…
Peygamber Efendimiz (S.A.S.) “Kıyamet kopuyor olsa bile elinizde bulunan bir fidanı dikin” buyurmasına karşılık bu ümitsizlik kanserinin içimize yerleştirilmesinin tamamen İslamın cibillî düşmanlarının oyunları ve tuzakları cümlesinden olduğunda şüphe yoktur.
M. Fethullah Gülen Hocaefendinin İzmir’de başlattığı bu eğitim seferberliği önce Ege bölgesinde, sonra bütün Türkiye’de, daha sonra da bütün dünyada yaygınlaşması karşısında vicdan sahibi yerli ve yabancı pek çok insan takdirlerini hayranlıklarını arzederken hasedden, gayzdan çatlayacak hale gelenler de bu güzelliklerin önünü almaya çalışmışlardır.
1992’de Amerika’da medyada müthiş Türk diye ismini duyuran merhum Ali Rıza Bozkurt, Türkiye’ye bir gelişinde İstanbul’da bir televizyon muhabirinin sorusuna şöyle cevap vermişti: “Ülkemiz için benim bildiğim üç büyük devrim var. Birisi, İstanbul’un fethi… İkincisi, Atatürk devrimleri… Üçüncüsü, dünya çapında Fethullah Gülen’in eğitim devrimi” Bunun üzerine Prof. Dr. Osman Özsoy Ali Rıza Bey ile tanışmış ve onu Samanyolu Televizyonuna çıkarmıştır. Daha sonra ziyaretine giderken Hocaefendinin üç kitabını götürüp kendisine takdim etmiştik. Bize “Ben bu gün Ankara’ya gideceğim… Çok hızlı kitap okuma teknikleri biliyorum. Daha İzmit’e varmadan bunları okuyup bitiririm” demesi üzerine gidip Hocaefendinin 30’a yakın kitabını getirip verdik. On beş gün sonraki ziyaretimizde, “Okuyabildiniz mi?” sorumuza “Hayır, birisini bile bitiremedim. Öyle gazete okur gibi değil; onları düşüne düşüne okumanız gerekir. Anladım ki, Hocaefendi, Mevlana, Ahmed Yesevi ve Hünkâr Hacı Bektaş Veli gibi bir zât… Ayrıca onlardan fazla bir yönü daha var. O da söylediklerini hayata geçirmiş… Dünyada Müslümanlığın yüzüne çalınan terör kara lekesini, temizleyecek de bu zât olduğu kanaatindeyim. Benim bu zatla görüşmem lâzım” dedi. Biz kendisinden randevu alarak ikisini İstanbul’da Altunizade’deki binada görüştürmüştük. Bize söylediklerini aynen Hocaefendinin yüzüne de söyledi…
24 Kasım Öğretmenler Günü, ülkemizde kutlanmakta… Bu yazıyı bu münasebetle yazıyorum. Ben de bir öğretmen olarak bu günleri önemsiyorum. Bir yabancının dediği gibi hiç şüphe yok ki, “Hocaefendi EVRENSEL ÖĞRETMENİMİZDİR.” Yaptığı hizmetler bu ünvanı almaya hak kazandırıyor. Allah kendisinden râzı olsun, bereketli ve uzun ömürler nasip eylesin…