92 Yaşına giren büyük ustanın doğum günüydü önceki gün… Allah uzun ömürler versin diyoruz ve biz Yaşar Usta meselemize geri dönelim.
Bugün pek çok kişinin dudak büküp küçümsediği ve ‘saçma’ olarak nitelediği Yeşilçam dönem filmlerinin şaşırtıcı derecede pedagojik anlamda olumlu yönleri olduğunu biliyor muydunuz?
Yurt dışında bir seminerde bulunduğum bir dönemde tek kelime Türkçe bilmeyen bir meslektaşım bana bazı Kemal Sunal filmlerinin isimlerini saymıştı ve hayret etmiştim. Herhangi bir çeviriyle bile izlenmeden o filmlerin özellikle anti-kahramanlık üzerine tez yazılabilecek derecede istisna çalışmalar olduğunu söylemişti ve heyetteki tüm Türk meslektaşlarımla beraber hayretler içinde dinlemiştik. 1970’ler pek çok açıdan talihsiz yıllardı.
Büyük bir iç göç yaşanmış ve taşra insanı bir yandan şehirli olmaya intibak çabasındayken diğer yandan varlık mücadelesi veriyordu.
Tarım toplumunun sanayi toplumuna evrilmesi çok sancılı olur, bunu başka ülkelerin tarihlerini de okuyarak görüyoruz…
Türkiye ek olarak ideolojik çatışmanın sert ikliminden geçiyordu ve yokluk her alanda toplumu zorluyordu.
İşte bu dönemde Yeşilçam sosyolojik olarak büyük bir görev üstlendi.
Ertem Eğilmez gibi yönetmenler, Sadık Şendil gibi kalem erbaplarının bu tabloda büyük bir payı olduğunu yazıyor işin uzmanları.
Biz ise perdenin bu tarafında idik. Yaşı yetişkin olanlar hatırlayacaktır.
Bazılarımız ise daha sonra televizyon ekranından tanıdık bu kahramanları.
Adile Teyze, Münir Amca, Kemal Sunal, Zeki-Metin, Ayşen Guruda, Şener Şen ve daha pek çok sinema oyuncusunun rol aldığı Yeşilçam filmleri adeta birer masal tadıyla oynuyordu perde ya da ekranlarda.
Biz ise kendimizi o kahramanlarla özdeşleştiriyorduk çoğu kez.
Çünkü aile vardı o filmlerde, dostluk vardı, sevgi ve aşk vardı, saf aşk…
O kadar kopmaz, o kadar güçlü bağlarla bağlıydı ki insanlar, daha sonra “ancak filmlerde olur” lafı meşhur oldu be sebeple.
Bizim Aile filmini sizlere anlatacak değilim herkes en az bir kez izlemiştir mutlaka.
Film konusu yazmayı da becerebileceğimi sanmıyorum.
Geçenlerde bir okurum haklı olarak yazılarımın savrukluğundan bahsetmiş, daha derli toplu yazmam gerektiğini vurgulayan bir mesaj yazmıştı.
İtiraf edeyim deneyimli bir yazar olmadığım için bazen yazının akışına kendimi kaptırıp ağır bir bilim dilinde seyrettiğimi biliyorum. Fark ettiğimde ise yazı bitmiş oluyor, oturup tekrar baştan sona düzeltmek ise bana çok ağır geliyor, zamanla düzeleceğini umut ederek hoşgörünüze sığınıyorum.
Evet Yaşar Usta…
Ömründe karıncayı bile incitmemiş fedakâr aile babası.
Ama konu ailesi olunca kendini feda etmekten de geri durmayacak bir lider karakter.
Bugünlerde özellikle haber bültenlerinde pek çok Yaşar Usta (Münir Özkul) ve Melek Anne (Adile Naşit) görüyoruz değil mi?
Pek çoğu suçlular gibi kelepçeleniyor. Hatırlayın en son tutuklanan pazarcı teyzeyi. Filmdeki turşucu teyzeden ne farkı vardı?
İşte bu sebeple bazı mahkemelerde benzer film konuşmaları olacağını tahmin ediyorum.
Önce Yaşar Usta’nın hikâyesinin o bölümünü hatırlayalım.
Bir fabrikanın yönetim katına gelir eski püskü kostümleriyle Yaşar Usta. Babadır her şeyden önce ve acılıdır. Çünkü ziyaret ettiği kişi çocuklarına kötülük yapmıştır. Fabrikatör Saim Beydir bu kişi. Sonra şöyle gelişir:
-Yaşar Usta: Saim Beyi görecektim.
-Sekreter: Randevunuz var mı?
-Yaşar Usta: Yok, ama Yaşar Usta derseniz beni kabul eder. Çok önemli.
-Sekreter: Hiç sanmıyorum ama bir sorayım.(Telefonda) Saim Bey, Yaşar Usta diye biri sizinle görüşmek istiyor. Peki efendim. (Yaşar Usta'ya) sizi bekliyorlar, buyrun. (İçeri girer)
-Saim Bey: Söyle ne istiyorsun?
-Yaşar usta: Bak Beyim, sana iki çift lafım var. Koskoca adamsın. Paran var, pulun var, her şeyin var. Binlerce kişi çalışıyor emrinde. Yakışır mı sana ekmekle oynamak. Yakışır mı bunca günahsızı, çoluğu çocuğu karda kışta sokağa atmak, aç bırakmak.
Doğrusu sıradan bir esnaftan beklenmeyecek bilgelikte cümleler bunlar. Bunun adı doğrudan doğruya Anadolu insanı feraseti. Belki bugün çok kalmadı bu ferasetten ve bu tür insandan ve belki de ülkemizin temel sorunu budur, tam bilemiyorum. Ama Yaşar Usta sarsmayı başarmıştır Fabrikatör Saim Bey’i. Çünkü kötü biridir Saim Bey, kendi çocuğuna bile kötülük yapabilecek kadar maddiyatçıdır aynı zamanda. Yaşar Usta belki de bu nedenle dozunu arttırır sözlerinin sertliğinin:
- Sen değil misin öz kızına bile acımayan, bir damlacık saadeti çok gören. Anlamıyor musun beyim, bu çocuklar birbirini seviyor.
Ve sonunda esas konuya gelir. Fabrikatörün diğer tüm kötülerde olduğu gibi temel sorunu sevgisizliktir. Ve sevgisiz bir insana laf anlatmak nafiledir. Sevgisiz insan eline güç geçirdiğinde bir canavara dönüşebilir zira. Dinlemeye devam ediyoruz Yaşar Usta’yı:
-Ama ben boşuna konuşuyorum. Sevgiyi tanımayan adama sevgiyi anlatmaya çalışıyorum. Hıh! Sen büyük patron, milyarder, para babası, fabrikalar sahibi Saim Bey. Sen mi büyüksün. Hayır, ben büyüğüm, ben, Yaşar Usta. Sen benim yanımda bir hiçsin, anlıyor musun, bir hiç. Gözümde pul kadar bile değerin yok.
Peki güç yetilemeyecek bir kötülüğe karşı güçsüz iyiler ne yapabilir. Yahut sözün bugüncesi, günümüz Yaşar Usta’ları ne yapmalıdır?
Bunun da cevabını veriyor Yaşar Usta, önce bir arada durmak, dayanmak, sabretmek, dik durmak!
-Ama şunu iyi bil, ne oğluma ne de gelinime hiç bir şey yapamayacaksın. Yıkamayacaksın, dağıtamayacaksın, mağlup edemeyeceksin bizi. Çünkü biz birbirimize parayla pulla değil, sevgiyle bağlıyız. Bizler birbirimizi seviyoruz. Biz bir aileyiz. Biz güzel bir aileyiz. Bunu yıkmaya senin gücün yeter mi sanıyorsun. Dokunma artık aileme. Dokunma çocuklarıma. Dokunma oğluma. Dokunma gelinime…
Kemal Kılıçdaroğlu’nun Adalet yürüyüşünde göğsünde askeri okul öğrencisi oğlunun fotoğrafını taşıyan babaydı Yaşar Usta. Belki Yeşilçam filmlerindeki kadar etkileyici değildi cümleleri ama her haliyle şöyle diyordu:
-Bak beyim, Koskoca adamsın, devletin tepesine gelmişsin. Gücün var, makamın var, paran var, pulun var, her şeyin var. Binlerce kişi çalışıyor emrinde. Onlarca, yüzlerce medyan var… Yakışır mı sana masumlarla oynamak. Yakışır mı yalan delillerle temiz insanları hapse attırmak? Yakışır mı bunca günahsızı, çoluğu çocuğu karda kışta sokağa atmak, aç bırakmak, KHK ile ihraç etmek, kendilerine savunmalarına bile imkân vermemek, yakışır mı? Sen değil misin öz kızına bile acımayan, ateşe atan! Ama şunu iyi bil, bize bir şey yapamayacaksın, kanına girdiğiniz sakalı bitmemiş Harbiyeli gençlere, burs verdi diye, kermes düzenledi diye, okul açtı diye terörist yapmaya kalkıştığınız insanlara gücünüz yetmeyecek. Çünkü onlar birbirine menfaatle parayla pulla değil, sevgiyle bağlı. Bizler birbirimizi seviyoruz. Biz bir aileyiz. Biz güzel bir aileyiz. Bunu yıkmaya senin gücün yeter mi sanıyorsun. Dokunma artık aileme. Dokunma çocuklarıma. Dokunma oğluma. Dokunma gelinime, Dokunma masum esnafıma, öğretmenime, memuruma… Yalandan delillerle, uydurma suçlarla onları zindanlara atma!
Sizce günümüzün Fabrikatör Saim Bey’leri bu cümlelerden etkilenir mi?
Meral Aslan