Yaşamayan yazamaz

Samanyoluhaber.com yazarlarından Safvet Senih Kenyalıların Hakim Amcası'nın muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi'nin kaleme aldığı Kalbin Zümrüt Tepeleri'nden isimli kitapla nasıl tanıştığını ve ilk tepkisini anlattı.

SHABER3.COM

         Arkadaşlar Kenya’ya eğitim için gittikleri zaman, Hizmet’i anlatmak için de Cuma günleri camilere gidiyorlar, insanlarla tanışıyorlardı. Bir seferinde Hâkim Amca ile tanışmışlardı. Bu zat Hindistan kökenliydi. Tahsilini hukuk üzerine Londra’da yapmış, başarısından dolayı diplomasını Kraliçenin elinden almıştı. Kenya, İngilizlerin idaresinde iken oraya gidip yerleşmişti. O zaman sömürgeci anlayış mesela bir fail-i meçhulde bir İngiliz öldürülmüşse, 150 yerliyi suçlu buluyor hem de idama mahkum ediyordu. İşte böyle bir davada Hakim Amca avukat olarak İngiliz hukukuna göre yüz mazlumu kurtarabilmiş. Yani kendilerine kendi hukuklarıyla hitap etmiş. İşte böyle davalarla meşhur olmuş. Sonra Kenya bağımsızlığını kazanınca, Kenya halkı bu kahraman avukatı en üst mahkemelerinin başkanı yapmış. Onu çok seviyor ve çok güveniyorlar.

İşte bu zatla Said Bey, bir Cuma günü  karşılaşıyor ve kendisine Kalbin Zümrüt Tepeleri isimli kitabının İngilizce tercümesini hediye ediyor. Tabii öbür hafta başka bir camiye gidiyorlar. İki Cuma sonra aynı camiye gidince bu zât “Nerdesiniz? Geçen hafta sizi aradım bulamadım. Bu nasıl kitap? Bunları yaşamayan yazamaz. Kim bu zât?” diyor. Böylece görüşmeye başlıyorlar. Bizleri evine çağırıyor. Bir problemleri olunca hemen yardımcı oluyor. Artık arkadaşların Hâkim Amcası oluyor. Bir Kenya ziyaretimde ben de kendisini evinde ziyaret etmiştim.

         M. Fethullah Gülen Hocaefendi, “Kalbin Zümrüt Tepeleri”  hakkında ondan âzâmi derecede istifade edebilmek için tavsiye bekleyenlere diyor ki: “Her şeyden önce insan, Kalbin Zümrüt Tepeleri”ni bir ufuk, bir hedef olarak kabul etmelidir. Kapı aralığından dahi olsa, yıldızların yanıp söndüğü, Ay ve Güneş’in doğup battığı o kudsî mekanları belli bir ölçüde de olsa görmeye çalışmalıdır. Risale-i Nurlarda olduğu gibi, onların gölgesi sayılan Kalbin Zümrüt Tepelerinde de hedef göstermenin yanı başında o hedeflere ulaşmak için temel esaslar verilmeye çalışılmıştır. Mesela, evrad ü ezkâr bu yolda en önemli vesilelerden biridir. Süleyman Çelebi’nin ifadesiyle, ‘bî-kem ü keyf’  (hiçbir kemiyet ve keyfiyet olmadan)  Rabbi duyacak ölçüde, farklı secdelerle ve farklı rükularla kılınacak namaz da, bu vesilelerden bir diğeridir. İnsana, ‘Mâ arafnâke  hakka ma’rifetike’ dedirtecek ölçüde, tasavvurları aşkın bir biçimde gerçekleştirecek olan tefekkürler de diğer bir vesiledir.

         “Bazan insan, o ufka, aradaki  mesafe kısa olduğu için çabuk ulaşabilir. Bazen de, kalbin katılığı; mânaya kapalı olması ve şekilcilik gibi mânilerin araya girmesiyle, salike kırk yıl bile yetmeyebilir. Cüneyd-i Bağdadî Hazretleri bu maksimum süreye kendi iç müşahedeleriyle 60-70 sene demiştir. İmam Gazali’nin bu konudaki ölçüsü biraz farklıdır. O, bu vâridatların inkişafı ile ilgili hatıralarında; ‘Bana birinci ERBAİNDE bazı şeyler inkişaf etti. İkinci ERBAİNDE,  birincide müşâhede ettiğim şeylerin yanlış olduğunu gördüm ve daha engin şeylere muttali oldum. Üçüncü defasında ERBAİN ile yakalanabilecek gerçek ufku yakalayabildim’  demektedir. İstenilen kıvama gelmek için onun tesbitiyle üç erbain; yani 120 gün (3x40) gerekir.

         “Evet, lâhût âleminin esrarına muttali olmak için çıkılan yolculukta bilet ve vesika, en azından yapılacak olan ERBAİN’lerle, şer eğilimlerin kökünü kurutup, hayır meyelanlarını coşturma şeklinde bir irade takviyesidir. İşte bundan sonra belki mânâ âlemine açılacak kapı aralanabilir ve başka âlemlere intikal mesajı alınabilir.

         “Burada bilhassa, insanın yıllarını alsa da sebat etmesinin gerektiğinin önemini vurgulamak isterim. Mevlâna Celâleddin Harzemşah’la ilgili bir kıssa anlatılır. Her gün bir köpek çöplüğe gelir ve orayı eşeledikten sonra çekip gider. Bunun farkına varan ve günlerce bunu takip eden Celâleddin Harzemşah bir gün ona: ‘Hiçbir şey bulamadığın  halde, her gün burada gelip ısrarla bir şeyler aramanın sırrı nedir?’ diye sorar. Köpek de: ‘Ben, bir gün burada bir kemik bulmuştum.’ cevabını verir. O köpekçe bir şey oladursun, İlahî ufku yakalayabilmek için, O’nun kapısının tokmağına dokunup, cevap alıncaya kadar ayrılmamak gerekir.

         “Ayrıca bu yolda, o yolun erkânına uygun olarak yürümek icap eder. Aksi halde yollarda takılıp kalmak söz konusudur. Mesela sebepler planında -halk tabiriyle- verip veriştirilerek kılınan namazlarla bir yere varılamaz. Gerçi Allah’ın lütfu engindir; O dilerse, bazen köpeklerin boynuna altın tasma da takabilir ve bizim O’na söyleyecek bir sözümüz olamaz. Fakat her şeyin bir yolu yordamı olduğu da unutulmamalıdır. Bu açıdan da, verilen ölçüler içinde hareket etmeyip ‘Hiçbir şey buna inkişaf etmedi, ben bir şey duymadım’ diyen insanlara, önce hedefe ulaştıracak metodlar anlatılmalıdır. Ancak söylediğimiz sözler, beklediğimiz harikuladeliklere sahip olmayan insanların, ‘Hiçbir şey olmadıkları’ mânasına da hamledilmemelidir. Belki O, sadece namazını kılıp orucunu tutan insanları bile o engin rahmeti ile tasavvurlarımızı aşan zirvelere taşıyabilir…”

         (Prizma-2)
ÖNE ÇIKAN HABERLER