Yargıda olağandışı şeylerin olduğunu vurgulayan Selçuk, “Gün gelir bunları yapanları vurur.” uyarısı yaptı.
Gültekin Avcı ve polislerin tutuklanmasını Twitter'dan değerlendiren Sami Selçuk, şu ifadeleri kullandı:
"Gültekin Avcı'nın tutuklanması: Bunların ülkede bu kadar ayyuka çıkar şekilde, yargının böylesine çalışması bana normal, olağan gelmiyor. Olağan dışı bir durum olduğu veya öyle yaşatıldığı bir gerçek. Yargıtay Başkanının hâkim tutuklamalarıyla ilgili açıklaması üzücü. Yargıtay Başkanı, sadece ve sadece hukukun sözcüsüdür. Hukuk kavramlarıyla konuşmak zorundadır. Manipülasyona, ideolojik analizlere ve yargılara açık siyasal deyişlerle konuşursanız, adaleti kirletirsiniz, karartırsınız. Hem adaletten söz edecek, hem de böyle bir deyişe yer vereceksiniz. Adalet yüzde bir yabancı maddeyle yüzde yüz kirlenen biricik değerdir.
'BU TÜR SÖZLERİ DİNLERKEN TÜYLERİM DİKEN DİKEN OLUYOR'
Benzer bir konuşmayı yargıç kökenli müsteşar da yapmıştı. Bugünün Adalet Bakanı. Tüylerim diken diken oluyor bu tür sözleri dinlerken. Herkesin kendi alanına çekilmesi gerekir. Yargı, siyaseti asla yargıya bulaştırmayacak. Hukukun diline günlük siyasetin dilini karıştıran birinin yargıçlık kimliğinizden kuşku duyarım. Türkiye'de bir yanlış daha var. Anayasa Mahkemesine en “Yüksek Mahkeme” deniyor. Hayır. Türkiye'de teknik olarak “yüksek mahkeme” yok. Son merci olarak Anayasa'ya göre altı yüksek yargı organı var. Bunlardan ilk üçü Yargıtay, Danıştay ve Anayasa Mahkemesidir. Bunlar arasında protokol açısından öncelikler var. Protokolün ilk sırasında Anayasa Mahkemesi var. O kadar. Hukuk alanının en geniş diliminde bulunan mahkeme Yargıtay'dır.1961 anayasası bunu gözeterek, Yargıtay'ı bütün mahkemelerden önce düzenlemişti
‘BİR BAKAN, FAŞİZMİN DİLİNİ KULLANIRSA ORADA DURAMAZ'
Makul şüphe: Hukuk alanından kovulması gereken bir icattır. Gün gelir onu icat edenleri de vurur. Ayrıca kötüye kullanmaya da çok elverişlidir. Şimdi yeni İçişleri Bakanı geldi, “Bunlarla hukuk çerçevesinde savaşacağız” diyecek yerde “Kafalarını ezeceğiz” diyor. Bir hukuk devletinde bir bakan, faşizmin dilini kullanırsa orada duramaz. Tüyler ürpertici. Böyle bir ülkede hukuk bilincinin bulunduğunu söyleyemezsiniz. Bütün dünya gözünü dikti Türkiye'ye bakıyor. Çünkü Türkiye bir demokrasi iddiasıyla yola çıktı. Üstelik bu iddiasını “Ben AB'ye üye olacağım” diyerek sürdürüyor. Oysa üyeliğin koşulları kesin ve belli. “İyi ama sen önüne geleni ezmek istiyorsun” demezler mi? Derler. Bu nedenle dünya Türkiye'ye bakıyor ne oluyor diye.
‘BAĞIMSIZIM” DEMEK YETMİYOR'
Yıllardır her gün sabahın köründe operasyon yapılıyor, seksenini aşmış yazarlar bile yaka paça sabahın beşinde yataklarından kaldırılıp gözaltına alınıyor. Böyle bir hukuk uygulamasının iyi duygularla yapıldığına kim inanır ki? AİHM, sürekli kararlar veriyor. “Bağımsızım” demek yetmiyor. Görüntüde de bağımsız olacaksınız. Sokaktaki insan diyecek ki, “Bu mahkeme gerçekten siyasetten etkilenmeyen bağımsız bir mahkeme.” Bir ülkede böyle bir durum yoksa yargıya nasıl güven duyulabilir? Yargıya 4 kişiden sadece 1 kişi güveniyor bugün. Günah değil mi?
‘BİR KEZ TUTUKLANDIKTAN SONRA SUÇUMU BİLMEK ZORUNDAYIM'
Yargıcın yaptığı yanılgı suç boyutuna ulaşmışsa elbette yargılanır. Gerekirse tutuklanabilir de. Ama tutuklama kural değil, istisna; zorunlu değil, takdiri. Hâlâ tutuklananların bir kesimi hakkında iddianame yok. Ben bir kez tutuklandıktan sonra suçumu bilmek zorundayım. Ama suç isnadı soyut olmayacak. “Hükümeti, devleti yıkmaya teşebbüs etmişsin” dendiği zaman kuşkulu, aleyhindeki kanıtları, yaptığı eylemi bilmek durumunda ve yargı da bunu bildirmek zorunda. Onu içeride tutuyorsunuz, ama yıllarca iddianame yazmıyorsunuz.
‘UTANÇ DUYUYORUM'
Bir yargıç olarak bundan utanç duyuyorum. Soruyorum. Bu meslektaşlarım nasıl uyuyabiliyorlar geceleri? Siyasetle hukuk birbirine karıştırıldığı zaman, bundan sadece tehlikeli adalet çıkar. Öfkeli adalet, çılgındır. Nerede duracağı, neleri yıkıp tüketeceği hiç belli olmaz. Böyle bir ülkede Merhum İnönü'ünün deyişiyle “Birilerinin bu gece ne yapacağı belli olmaz.” Son sözlerim bunlar.
‘HERKES KENDİ GÖREVİNİN BAŞINA'
Lütfen herkes kendi görevinin başına. Ama hukuk içinde. Şimdi bir şey tutturdular “Paralel yapı”. Hukukta böyle bir kavram yok. Deniyor ki, “Paralel yapı ile mücadele edeceğiz”. Böylesine sınırları ve içeriği belirsiz bir deyişe gerek yok. Hukuka aykırı ve suç oluşturan bir durum varsa zaten devletin savcısı ona el koymak zorunda. Bu konuda takdir yetkisi yok. Bu türden deyişler yargıyı tedirgin eder. Hukukta “Paralel yapı” diye bir kavram yok. Siyasetçinin uydurduğu bir laf bu."
CHA