Okan Üniversitesi'nde panele katılan Yargıtay Başkanı İsmail Hakkı Cirit, Türk hukuk sistemindeki aksaklıklara dikkat çekti. İhtilafların yargı dışında çözülmesi için çalışmalar yaptıklarını kaydeden Cirit, "Dünyadaki iyi uygulama örnekleri dikkate alınarak, alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerinin hukuk sistemimize yerleştirmesi yargının ağır yükünün azaltılması için bir zorunluluktur." dedi.
Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit, Okan Üniversitesi Hukuk Fakültesi tarafından düzenlenen 'Yargıtay Kararları Işığında Arama, İletişimin Denetlenmesi ve Hukuka Aykırı Deliller' konulu panele katıldı. Panelde Yargıtay 13. Ceza Dairesi Başkanı Vuslat Dirim, Yargıtay 9. Ceza Dairesi Başkanı Burhan Karaloğlu, Bahçeşehir Üniversitesi'nden Prof. Dr. Feridun Yenisey, Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden Prof. Dr. Bahri Öztürk, Okan Üniversitesi'nden Prof. Dr. Serap Keskin Kiziroğlu da konuşmacı olarak hazır bulundu.
Oturum öncesi konuşan İsmail Rüştü Cirit, Türk hukuk sistemine ve yaşanan aksaklıklara ilişkin bilgi verdi. Bu konuda yapılması gerekenleri de anlatan Cirit, üniversitelerin çeşitli etkinliklerle bu konuya katkı sağlamalarını istedi.
ABD ve Avrupa'dan örnekler veren Cirit, sorunların yüzde 90'ınından fazlasının yargı dışında çözüldüğünü söyledi. Türkiye'de de arabuluculuk ve tahkim gibi kurumların işletilmesi gerektiğini anlatan Cirit, şöyle konuştu: "Dünyadaki iyi uygulama örnekleri dikkate alınarak alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerinin hukuk sistemimize yerleştirmesi yargının ağır yükünün azaltılması için bir zorunluluktur. Türkiye'de tüm ihtilaflar hukuk sistemi içinde çözülmektedir. Demokratik ülkelere baktığımızda uzlaştırma, arabuluculuk ve tahkim gibi müesseselerin birçok davaları yargı dışında çözdüğünü görüyoruz. Ceza açısından Amerika'da tüm ceza ihtilaflarının yüzde 95'i yargı dışında çözülmekte, ancak yüzde 5'i yargı içinde gerçekleşmektedir. İngiltere'de yüzde 98'i yargı dışında çözülüyor. Biz de bu iyi örnekleri göz önüne almak suretiyle bu yıl içerisinde inşallah arabuluculuk, uzlaştırma, dava açılmasının ertelenmesi ve tahkim gibi müesseselerin daha işlevsel hale getirmek istiyoruz."
Türkiye'deki yargı siteminden istatistiki bilgiler veren Cirit, şöyle devam etti: "2014 istatistiklerine göre ceza yargılaması alanında ülkemizde 6 milyon 800 bin ihtilaf olmuş. Yarıya yakını kovuşturmaya yer olmadığı yönünde sonuçlanmış, yüzde 50'si ise dava açılmış. Bu davalardan 1 milyon 455 bin 983 dava, yani açılan davanın yüzde 37,1'i mahkumiyetle sonuçlanmış. Hürriyeti bağlayıcı ceza, adli para cezası, erteleme, güvenlik tedbirleri ve diğer mahkumiyetler şeklinde sonuçlanmış. 681 bin 275 davada hükmün açıklanmasının geri bırakılması ile sonuçlanmış. Bunları da ceza olarak aldığımızda açılan davaların yaklaşık yüzde 55'i mahkumiyetle sonuçlanmış. Burada sistemin çok iyi işlemediğini, masumiyet karinesi ile ilgili birçok ihlale yol açtığımızı görmek mümkün. Etkin soruşturmalar yapılması, delillerin tam olarak toplanması, mahkemelerin delil toplamakla uğraşmaması, en kesin adil çözümler sunulması gerekir. Hukuka aykırı delillerle, CMK'ya aykırı iletişimin tespitine dayalı açılan davalar masumiyet karinesini ve lekelememe hakkını ciddi biçimde ihlal etmektedir. Soruşturmanın etkinliği sağlanmadığı müddetçe, lekelememe hakkı ve masumiyet karinesi başta olmak üzere insan haklarına yönelik risklerin kontrol edilmesi mümkün değildir. Bu noktada soruşturmanın etkinliğinin sağlanmasının çok önemli bir aracı olan iddianın iadesi kurumunu iyi işletemediğimizi düşünüyorum. Doğru ve yerinde işletilebilme becerisini gösterebilseydik, mahkemelerdeki dava sayısını düşürebilir, lekelenmeme hakkı ve masumiyet karinesi ihlallerini azaltabilirdik."
2008 ve 2012 yılları arasında kamuoyunca yakından bilinen davalarda ciddi hatalar yapıldığına dikkat çeken Cirit, bu konudaki görüşlerini de şöyle açıkladı: "2008 ve 2012 yılları arasında gündemin ön sıralarında yer alan davalarda temel usul kurallarına aykırı yapılan işlemler Türk kamuoyunu ciddi şekilde meşgul etmiş ve uluslararası alanda bunun yansımaları olmuştur. Hukuka aykırı işlemlerin hedefi olan gazetecilerin, siyasetçilerin, yargıçların, bürokratların ve kritik noktalardaki silahlı kuvvetler üyeleri ile emniyet görevlilerinin toplum ve devlet açısından taşıdıkları önem dikkate alındığında söz konusu ihlallerin adalet sisteminin rutin işleyişlerinden kaynaklanan münferit hatalardan ayrı bir şekilde değerlendirmemiz gerekir. Sahte belge, dijital delil üretilmesi, gizli tanıklık, yasa dışı dinleme yasa dışı teknik takip gibi koruma tedbirleri son yıllarda Türk kamuoyunun ve hukukçuların neredeyse birinci gündem maddesi olmuş, hukuki güvenlik ve toplumsal barış ciddi bir şekilde risk altına girmiştir. İç hukukun en temel kuralları ihlal edilerek yapılan adli işlemlerin başta ifade özgürlüğü ve adil yargılama hakkı başta olmak üzere temel insan haklarını ihlal ettiğimi Türk mahkemelerinin yanı sıra AİHM'in verdiği içtihatlarla belirlenmiştir. Ülkemizin buna benzer olayları tekrar yaşanmaması için iletişimin denetlenmesi ve hukuka aykırı deliller konusunda çalışmalarımızı aralıksız sürdürmemiz gerekir."
CİHAN