YA SİZİN BİLDİĞİNİZ GİBİ DEĞİLSE!...*
Zaman zaman avazım çıktığı kadar bağırasım geliyor bu cümleyi.
Ülkemdeki herkese ama herkese duyurmak istiyorum.
Gazetecisine, televizyoncusuna, aydınına, yazarına, çizerine, siyasetçisine, liberaline, demokratına, sağcısına, solcusuna, inananına, inanmayanına, dindarına, dindar olmayanına, kindarına, kindar olmayanına, okuruna, yazarına, okur-yazar olmayanına...
Anlayacağınız Türkiye'de yaşayan herkesin bu cümleyi kendisine haykırdığımı ve yönelttiğimi bilmesini istiyorum.
İstiyorum çünkü yarın daha da geç olmadan.
İstiyorum çünkü zararın neresinden dönülürse dönülsün kar olacağından.
İstiyorum çünkü son pişmanlığın fayda etmeyeceğinden.
İstiyorum çünkü bahanelerinin kalmaması için.
İstiyorum çünkü tevbe kapısı hala açık.
İstiyorum çünkü hala içimde merhamet, şefkat gibi duygular ölmedi.
İstiyorum çünkü dinim bana bunu emrediyor.
İstiyorum çünkü son kez olsun ikaz, uyarı vazifesinin yapılması gerektiğini düşünüyorum.
İstiyorum çünkü ... bu ifadelerle başlayan cümlelerin onlarcasını daha sıralayabilirim. Nafile kelam olmasını istemediğim için bura
da kesiyorum.
Şimdi soruyorum size;
Eyyy Ahali... (Ahaliden kastımı yukarıda belirttim.)15 Temmuz, ya sizin bildiğiniz gibi değilse. Ya sizin yazdığınız gibi değilse. Ya sizin anlattığınız, yorumladığınız gibi değilse. Ya, sizin sabahtan diğer sabaha kadar televizyonlarda gösterdiğiniz, konuştuğunuz gibi değilse. Ya sizin halka anlattıklarınız gibi değilse.
Daha açık bir şekilde arz edeyim. Menfur 15 Temmuz Darbesini, tertipleyen, kurgulayan, planlayan, uygulayan, ya Hizmet Hareketi değilse.
O karanlık gecenin arkasında ya Hizmet Hareketi yoksa.
O gece, ülkemizin ve milletimizin üzerine kabus gibi çökenler, ya Hizmet Hareketi Gönüllüleri değilse.
O gece kanı dökülen 249 insanı katledenler, ya sizin üzerine suç attığınız masumlar değilse.
Sizin o gecenin hainleri, alçakları, namertleri, katilleri olarak ilan ettiğiniz kişiler, ya Hizmet Hareketi Mensupları değilse.
Evet, o gece biri size bunu böyle söylemiş olabilir. Biri böyle ilan etmiş olabilir. Ancak böyle olması, sizin bunu doğru kabul etmenizi ve bu eksende hareket etmenizi gerektirmez. Mesnetsiz yere insanları terörist ve gönül verdikleri Hizmet Hareketini "F...ö" ilan etmenizi gerektirmez. Araştırmanızı, belgelere ulaşmanızı ve ulaştığınız belgelere göre hareket etmenizi gerektirir. Doğru ve namuslu gazeteci, televizyoncu, aydın, demokrat,yorumcu, vatandaş... olmak bunu gerektirir. Ama siz ne yaptınız? Size ulaşan haberin doğruluğuna yanlışlığına bakmadan yazdınız, çizdiniz, yayımladınız, seyrettiniz ve inandınız. Bunun için de, böyle davrandığınız için de yarın size haberi getiren gibi muamele görürsünüz. 'Bize böyle haber geldi, biz de ne yapalım inandık.' demek sizi suçlu olmaktan, suçlu durumuna düşmekten kurtarmaz.
Bunun nedenlerinden ve gerekçelerinden birkaçını sıralayayım.
1- Hücurat suresi 6. ayette Allah (cc) buyuruyor ki "Ey iman edenler! Eğer fasıkın biri size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa sataşırsınız da sonra yaptığınızdan pişman olursunuz." Dinimizin hükmü açıkça 'Habere hemen inanmayın, gelen haberi araştırın. Araştırmazsanız pişman olacağınız bir iş yapmış olursunuz' diyor. Araştırma yapılmayışı bir gerekçedir.
2- En temel insan haklarından biri olan 'Hiç kimse mesnetsiz yere suçlanamaz.' ilkesinin es geçilmesi bir gerekçedir.
3- Suçu ispatlanıncaya kadar herkes masumdur. Yani masumiyet karinesi vardır. Ancak o gece bu kural hayata geçirilmemiştir. Hukuk önünde yargılanmadan insanların peşinen suçlu addedilmesi bir gerekçedir.
Sanırım, bu kadar gerekçe bile yeterlidir. Şimdi size tekrar soruyorum: "Ya sizin bildiğiniz gibi değilse, ya sizin yaptığınız haberlerdeki gibi değilse, ya sizin bu haberleri izleyip de vardığınız sonuç gibi değilse?"
İşte o zaman vay halinize. Vay ki hem de ne vay?
O zaman utanmanız varsa suçladığınız, karaladığınız, terörist ilan ettiğiniz, ülkede ne kadar çözülmemiş problem varsa hepsini üzerine boca ettiğiniz insanların yüzüne nasıl bakacaksınız?
Hadi bunu geçtim. Diyelim bir şekilde baktınız. Hakkına girdiğiniz bir dünya insanın hakkını hem bu dünyada hukuk önünde hem de ahirette huzur-u mahşerde nasıl ödeyecek siniz?
Hangi hak mı, diye soruyorsunuz? Hatırlatayım. Malum bizim insanımız balık hafızalı çabuk unutur.
- İşinden ihraç edilen yüzbinlerce insanın ve bu insanların ailelerinin hakları
- Çalıştığı kurum kapatılarak açlığa mahkum edilen insanların ve ailelerinin hakları
- Aylarca, yıllarca işlemediği suçtan dolayı hapis yatan insanların ve eşlerinin, çocuklarının, annelerinin, babalarının ve sevdiklerinin hakları
- Suçsuz yere hapse girip orada ilacı verilmediği için, kalp krizi geçirdiğinde hastahaneye götürülmediği için, işkence gördüğü için can verenlerin hakları
- Hapisteki babasını göremeden hastalığına yenik düşüp küçücük bedenleri toprağa gömülen çocukların, babasını görmek için gittiği cezaevinin önünde trafik kazasında ölen masum yavruların ve onların cenazesine elleri kelepçeli katılmak zorunda kalan babaların hakları
- Yaşadığı onca suçlama karşısında daha fazla dayanamayıp hayatına son vermek zorunda kalanların, ev baskınlarında balkondan atılıp intihar süsü verilenlerin ve sevdiklerinin gözü önünde kaçırılıp işkence edilenlerin hakları
- Ekmeğe muhtaç hale gelip pazarlarda çöpe atılan döküntüleri evine yiyecek diye götürenlerin ve evde yiyecek bekleyenlerin hakları
- İş başvurusu sırasında tonlarca hakaret işitenlerin, kovulanların, tartaklananların hakları
- Anne ve babası terörist ilan edilip de okulda, parkta arkadaşları ve öğretmenleri tarafından "Terörist çocuğu" muamelesi gören günahsız yavruların hakları
- Öz vatanında yaşama imkanı bulamayıp çareyi gözyaşlarıyla sevdiği, uğruna göz kırpmadan can vereceği vatan toprağını terketmekte bulup, yolculuk yaptığı denizde ve nehirde can veren ailelerin hakları
- Dünyaya geldiğinde gözünü demir parmaklıklar ardında açan bebeklerin, çocukluğunun en güzel günlerini gökyüzünü görmeden yaşayanların, parkta koşup oynaması gerekirken hapiste zeytin çekirdeklerinden yapılan oyuncaklarla oynamak zorunda kalanların, yeni doğum yapmışken lohusa haliyle zindana götürülenlerin hakları
- 15 Temmuz gecesi sokağa çağrılıp da can verenlerin, yaralananların hakları
- 15 Temmuz gecesi tatbikata gidiyorsunuz denilerek köprüye götürülüp orada ne idüğü belirsiz kişiler tarafından canice boğazları kesilerek katledilen askerlerin ve ailelerinin hakları
- Başta Türk Silahlı Kuvvetleri olmak üzere tüm kurumları darmadağın edilen, hallaç pamuğuna çevrilen ; binlerce yıllık devlet ve millet geleneği olan Türkiye Cumhuriyetinin ve Yüce Türk Milletinin hakları
- Ve geleceği çalınan, her açıdan elli yıl geriye götürülen topyekün bir milletin hakları
- ................ vs, vs, vs, .........
Evet, Ey Ahaliii; "Ya sizin dediğiniz gibi değilse, bu hakları ve sayamadığım daha nice hakları her iki cihanda da nasıl ödemeyi düşünüyorsunuz?"
Eğer bu soruya, gönül rahatlığıyla verecek bir cevabınız yoksa vakit daha da geç olmadan, yukarıda sıralanan haklara yenileri eklenmeden elinizi vicdanınıza koyun ve düşünün.
*Abdullah SÖZÜVAR / YORUM