Türkiye siyasi tarihi mitler üzerine kuruludur.
Mustafa Kemal kendi sağlığında
Atatürk mitini inşaaya başlamıştı.
Ardından
cumhurbaşkanı olan İsmet
İnönü, bir yandan Atatürk mitini sulandırmaya çalıştı, diğer yandan da kendisine mit inşaasına çalıştı.
İnönü’yü tarih sahnesinde geri itip Atatürk mitine güç veren
Demokrat Parti ve
Celal Bayar oldu.
Bayar dönemi Atatürk’ü Koruma Kanunu’nun çıkarıldığı, yıllardır bitmeyen Anıtkabir’in tamamlandığı dönem oldu.
Demokrat Parti, Atatürk’ün kurduğu ideal cumhuriyeti rayından çıkaran insan olarak öne çıkarma çabası gösterdi, bu yolla meşruiyetini Atatürk’e dayandırmayı seçti.
Ne de olsa, İnönü ve Bayar arasında
iktidar mücadelesi vardı ve Atatürk, en az İnönü kadar Bayar içinde önemli bir dayanak noktasıydı.
O yüzden mükemmel Atatürk miti yükseltilirken İnönü bu mükemmel insanı kötüye kullanan biri olarak öne çıkarıldı.
İzmir’de geçen çocukluğumda, savaş döneminde İnönü’nün nasıl memurları kolladığı, onlara
şeker sağlarken
halkın perişan edilip üzümü tatlandırıcı olarak kullanmak zorunda kaldığına ilişkin hikayeler dinledim.
Bana yaşadığı zorlukları anlatan annem ise hep sıkı bir
CHP destekçisi olarak kaldı nedense.
Oysa, ortada ortak bir ideoloji ve bunun 3 farklı uygulayıcısı vardı. Bu ideoloji, zamanı hızlandırma esasına dayanıyordu.
Üç isim de kendilerini, halkın kaderini değiştirecek liderler olarak görüyordu.
Dönem de buna uygundu, kimse
demokrasi, hukuk veya insan hakkından söz etmiyordu.
Ulus-devlet, sınırların korunması, toplumun hızla modernleştirilmesi gündemdeydi.
Asıl amaçları, o gün karşılarında olan topluma
hizmet etmekten ziyade, tahayyüllerinde yarattıkları geleceğin ideal halkını yaratmaktı.
Bu halk da Batılı gibi düşünüp giyinen, dans eden, hayatında dine fazla yermeyen bir gruptu.
Bu hayale ulaşma yetkisi ve meşruiyetini de, kendi zihinlerinde bile, halktan değil fakat rasyonalizmden alıyorlardı.
Özetle, İsmet İnönü ve Celal Bayar, Mustafa Kemal’in devamıydı.
CHP’nin özel mülkiyete dayanan kanadı olarak ortaya çıkan Demokrat Parti de aslında CHP’nin devamıydı.
Bu açıdan bakınca Demirel’in de bu geleneğin devamını temsil ettiği açıkça görülür ki, kendisi 28
Şubat ve sonrasında CHP’li damarını açıkça ortaya koydu.
Bu çizginin ilk kırılma noktası Turgut Özal’dı.
CHP’den bağımsız diğer parti ise
AK Parti oldu.
Başbakan Erdoğan’ın
Dersim Katliamı ile ilgili açıklamasında Celal Bayar’ı da açıkça gündeme getirmesini, AK Parti’nin CHP’ci sağla göbek bağını koparması olarak da görmek gerekir bence.