Ayvalık'ın Cunda adasındaki "Bay Nihat",
deniz ürünlerinden yaptığı şahane mezelerle ünlü bir lokantadır.
Birkaç yıl önce
Ankara Hilton'un yakınında şube açmış, kısa sürede de tutturmuşlardı.
İstanbul'da yaşarken Bostancı'daki Çatana'ya giden CHP'li
Gürsel Tekin, başkente taşınınca Bay Nihat'ı
tercih etmiş.
Sürekli yenilik peşindedir Bay Nihat sahipleri Hakan ve
Volkan Bekit kardeşler... Geçen gün Cunda'daki merkeze uğradık. Bu kez "Beğendili ahtapot" ve "
Yoğurt soslu dil balığı" yapmışlar.
Merakla bu yeni lezzetleri tadarken, az ötedeki masada eşiyle oturan bir adam yanımıza gelip kendini tanıttı:
"Adım Azad. Kars'ta yaşıyorum. Kürdüm. Hizmet sektöründeyim.
Kürt meselesiyle ilgili yazılarınızı ilgiyle izliyoruz..."
***
Türkiye'de elbette bir
Kürt sorunu var. "Vardır-yoktur" diye ben tartışmam bile... Halkımızın bir kısmı "Sorunum var" diyorsa vardır!
Sorunu olduğunu söyleyen milyonlarca insana, "
Hayır sizin sorununuz yok" diyezsiniz. Talepleri karşılanmalı, dertleri giderilmelidir. Bu kadar basit.
Ancak bir de
PKK sorunu var ki o başka bir olay: Kemalist ulus devlete karşı, Kürtlerin varlığını kabul ettirmek ve haklarını almak amacıyla başkaldıran bu hareket, bugün artık Kürtlere de "illallah" dedirten bir noktaya vardı.
Kürt
halkının kimliğinin tanınması ve sorunlarının çözülmesi yönünde önemli adımlar atıldı, atılmaya da devam ediyor.
***
Burada engelleyici güç orduydu. Faşizan devlet politikalarına ordu öncelik etti.
Ulusalcı Türklerin desteğiyle yıllar boyunca milyonları ezdi.
Ama artık işler değişiyor. Kemalistler geriliyor,
sivil-demokratik güçler öne çıkıyor. Kürt halkının tüm kimlik hakları elbette tanınacak.
Gayrimüslim vatandaşların
vakıf mallarını iade etme kararı alan bir
Hükümet... Eşinin Arap kökenli olduğunu bizzat ifade eden bir
Başbakan... Kürtleri dertli halde bırakır mı? Böyle bir adaletsiz yaklaşım, olayın tabiatına aykırı...
Zaten halkın çoğunluğu Kürt sorununun çözülmesinden yana: Öyle olmasa
TRT 6 gibi fevkalade önemli bir girişim gerçekleşemezdi.
Bugün İstanbul gazetelerinde yeri geldiğinde
Kürtçe başlık atılabiliyor. Eskiden değil Kürtçe başlık koymak, "Kürtçe diye bir dil var" diye yazamazdınız dahi...
***
Ancak
siyaset, bir zamanlama ve dengeleme sanatı: Her şeyi, her an yapamazsınız. Bazen tereyağından kıl çekmek, bazen de koparıp almak gerekir.
Bugün artık şiddete başvurmaya gerek yok: Siyaset kurumu birçok sorunu çözüyor. Çünkü askeri
vesayet geriledi. Siyasetçi, "Acaba asker kızar mı" kaygısını üstünden attı. Sadece "Halk ne der" diye düşünüyor.
Günümüzde kavganın tek şekli
ağız dalaşı: Meclis'e geleceksin ve taleplerin için mücadele edeceksin. İcabında bağırıp çağıracaksın. Kurşunları değil, kelimeleri kullanacaksın.
***
Son dönemde şiddeti daha da artıran PKK ise Kürt sorununda yeni adımlar atılmasını engelliyor. Çünkü artık ne istiyorsa, "Kürt halkı için" değil, "kendisi" için istiyor.
Çok farklı kesimlerden BDP'ye "Meclis'e gel, isteklerini söyle, tartışalım" çağrısı yapılıyor... Ama onlar, "PKK'nın sesi" olmayı tercih ediyor.
PKK sesi olmak ise Karslı Azad Bey'i ismi gibi "özgür" kılmaz. Çünkü
silah sorunları çözmez; sadece sorunu olan insanları yok eder ya da sindirir.
Eskiden Kürt ulusalcıları, Kemalist baskıya karşı "Kürtlere
özgürlük" diye slogan atardı.
Günümüzde Kürtlerin en az yarısı ve demokrat Türkler, aynı sloganı despot PKK'ya karşı atıyor: "Kurdara azadi."