Türkiye dönüşürken bazı kesimler kaybediyor, bazıları kazanıyor. Kimi çıkıyor, kimi iniyor.
Kaybedenlere bakalım: Ordunun ideoloji olan Kemalizm'i benimseyen kesimler kaybetti.
Kim bunlar? Mesela
darbe heveslisi askerler, onlarla
ittifak kurmuş olan
sivil bürokrasi (örneğin
Dışişleri Bakanlığı'ndaki monşerler, Yargı'daki otoriter devlet yanlıları), laikçi orta
sınıf...
Modernliği, "görüntüde Batılı gibi olmak" diye anlayan ama iş demokrasiye geldiğinde faşist kesilenler de şapa oturdu.
O kesimleri hangi faktörler aşağıya itti? Birkaçını sayalım: Toplumda yeni orta sınıfın güçlenmesi...
Ekonomide küreselleşme... Siyasette
AK Parti hâkimiyeti...
***
Son günlerdeki tartışmalar, olup bitenleri mümkün olduğunca nesnel bir gözle izleyenlerin zaten bildiği bir duruma işaret ediyor: "
İslamcı" zihniyet de bu süreçte kaybediyor.
Nedir bu süreç?
Kapitalizm toplumu dönüştürürken, İslamcı ütopyalar da günbatımını yaşıyor.
İslamcılık derken kastettiğim şu: Devletin gücünü kullanarak, toplumu, İslam dininin kurallarına göre şekillendirmeyi amaçlamak.
Gazeteci arkadaşlarım "Peygamberler şehri" diye anılan
Urfa'dan geldi. Şaşırmışlar. "
Oruç tutmayan çok insan gördük" dediler: "Sigaralarını tüttüre tüttüre otomobil ve mobilet kullanıyorlar..."
Mobilet değil ama otomobil önemli: Yeni orta sınıfın dinle ilişkisi değişiyor. Aslında "dinle ilişki" d
emek, "toplumla ilişki" demek.
***
Eskiden de oruç tutmayan, tutamayan birçok insan vardı. Mesela
yolculuk eden bir kişi oruç tutmazdı. Ancak "seferi" olanlar, dini ilkeler izin verse de, bu gerçeği gizlemeyi
tercih eder, "sanki oruçluymuş gibi" davranırlardı.
Arkadaşlarımın Urfa gözlemi bu açıdan önemli: Büyüyen
kent "anonimleşmeye" yol açıyor. İnsanlar birbirini tanımıyorlar ki
baskı kursunlar ya da baskıyı hissetsinler.
Kentler, tercihimiz sorulduğunda bir araya gelmek istemeyeceğimiz insanlarla birlikte yaşamaya zorunlu kılıyor bizleri.
Ülkenin dört bir yanında inşa edilen
TOKİ binalarını düşünün... İnsanlar belki de birkaç nesildir yaşadıkları mahalleleri bırakarak bu yeni apartmanlara geçti.
Kaç kişi, taşınmadan önce, yan komşusunu, üst ve alt komşularını tanıyordu?
Vardır ama pek az...
Tanımadığın bir insana kolay kolay karışamazsın ki! Yeni komşuna "Niye oruç yiyorsun" diyebilir misin? Adam belki
hasta, belki gayrimüslim, belki, belki, belki... "Sana ne birader" dediğinde, çaresiz kös kös yürüyüp gideceksin...
***
Dinle ilgili popüler tartışmalara bakıyorum...
Yeni
Şafak yazarı Hayrettin
Karaman'ın "özel mekânlar" fikrine karşı çıkanlar bildiğimiz tipler.
Ne demişti Karaman Hoca? Hatırlayalım:
"İslam'a inanmayanlar kendi inançlarını serbestçe uygulayabilirler; ama bu
uygulama Müslümanların hayat, ahlak ve dindarlıklarını, nesillerin eğitimini olumsuz etkileyecekse -İslam toplumunda- 'onların aykırı filleri için özel mekânlar ihdas edilmek gibi' tedbirlere başvurulur..." (7
Ağustos) Bence bu tartışmada asıl ilginç olan, "yakın tarihlere kadar" kamuoyunda İslamcı diye tanınan yorumculardan, Karaman'a kayda değer bir
destek gelmemesi...
Niye? Çünkü Karaman, ideal bir İslam toplumunu tasavvur ederek konuşuyor.
Halbuki öyle bir toplum şu anda yok... Yakında kurulma ihtimali bir mucizenin oranı kadar.
Üstelik de öyle bir toplumun kurulmasına destek vermesi beklenenler, beş yıldızlı otellerde oruç açmayı tercih ediyor!
Bence dönemin ruhuna dokunan eylemini... "
İsraf değil İnsaf" pankartı açarak...
İftarı Conrad Oteli'nin içinde değil önünde yapan Emek ve
Adalet Platformu gerçekleştirdi.