Cemil Bayık’ın
Fırat Haber Ajansı’na yaptığı açıklamalara Abdullah
Öcalan ne tepki verecek meçhul. Ancak Bayık’ın Öcalan’ı korur görünüp kenara ittiği gayet açık.
Daha önce bu köşede yazmıştım; devlet Öcalan’ın
örgüt üzerindeki etkisi sürerken bu durumdan faydalanmak zorunda, yoksa
kontrol edemediği unsurlar devreye girer, girmeye başladı.
Son gelişmeler,
Cengiz Çandar’ın
TESEV için hazırladığı raporun tekrar okunmasını gerektirecek önemde. O raporda Çandar,
Abdullah Öcalan’ın barış sürecinde oynayabileceği role işaret ediyordu.
Bu hala mümkün, çünkü Cemil Bayık’ın açıklamalarına rağmen Abdullah Öcalan
PKK’nın tartışılmaz önderi ve
bölge halkının bu politikalara
destek veren kesiminin kahramanı.
Pek mümkün görünmemekle birlikte bir kırılma yaşanırsa, güçlü çıkacak kesimin Öcalan çizgisi olacağını öngörmek mümkün.
Zaten Bayık da, İmralı’nın ‘’15 Temmuz önemini kaybetti’’ diyerek
ateşkes isteyen kararını yok saymasını ‘’Önder’in devlet tarafından oyalanmasına’’ bağlıyor. Yani Öcalan’a doğrudan karşı çıkmıyor ama durduğu zemini altından çekiyor.
Evet 13 askerin ölümünün yarattığı bir
öfke var ama uzun vadeli
siyaset öfke üzerine kurulmaz, kurulamaz. Sağduyunun hakim kılınması gerekir. Çandar’ın raporunda vurguladığı gibi,
Türkiye’ye karşı silahlı mücadele yürüten örgütün kurucu liderinin devletin hapishanesinde hükümlü olması büyük avantaj. Burada Türkiye’nin herkesiminden aydına, siyaset adamına düşen görev, silahların susmasına destek verecek bir sürece destek olmak, bunun için sesini yükseltmek, gerekiyorsa risk almak.
Görünen tablo ortada; sadece PKK içinde şahinler yok, Ankara’da da var.
Silvan baskını tıpkı
Dağlıca,
Aktütün gibi soru işaretleri taşıyan bir baskın.
Yüzlerce askerin günlerce araziye salındığı sırada PKK’lıların
telsiz konuşmalarının dinlenmemesi, Heron’ların devreye sokulmaması bile başlı başına rahatsız edici bir durum.
Genelkurmay Başkanlığı rahatsızlık duyuyor ama son dönemde ortaya çıkan bilgiler ve belgeler, askerin her açıklamasının kuşkuyla karşılanmasına yolaçıyor.
Bir zamanlar toplumun en güvenilir kurumu olduğu söylenilen ordunun ciddi bir güven sıkıntısı var.
Nasıl olmasın?
Bir yandan
darbe planları, bir yandan soruşturulma sonucu bir türlü öğrenilemeyen kuşkulu
karakol baskınları, Heron düşürme sohbetleri derken bu noktaya gelindi.
O nedenle, kimi odakların silahlı mücadelenin sürmesini desteklemeleri şaşırtıcı bir durum değil.
Rahatsız edici ama Türkiye şartlarında ne yazık ki şaşırtıcı değil. Bu tablo karşısında silahların susmasını isteyen herkese düşen tek görev, ortak bir barış dili geliştirmek olmalı.
Fettah Tamince işini bırakmasın
Fettah Tamince tanıyan herkesin sevip hayranlık duyduğu bir isim. Geniş kesimlerle dostluk ilişkisi var. Bugünlerde adı sık sık ‘’Bakan yardımcılığı’’ pozisyonu için geçiyor ve bu durum beni açıkçası endişelendiriyor.
Hayır, Tamince bu işin altından kalkamayacağı için değil. Kendisiyle 10 dakika konuşursanız, her zorluğun üstesinden kolaylıkla geleceğini görürsünüz. Ama Tamince çekirdekten yetişme bir
işadamı ve henüz çok
genç. Şu anda Türkiye turizmine büyük hizmetler bulunuyor, yurtdışında ciddi yatırımlar yapıyor. Şirketlerinde binlerce kişi çalışıyor.
Bakan yardımcılığı, aktif işini bırakması, dünya devi olmaya
aday bir grubun hızını kesmesi anlamına gelir. Bence önünde çok zaman var. Önce iş hayatındaki hedeflerini gerçekleştirsin bence, sonuçta o da vatan hizmeti sayılır.
LigTv ne olacak?
Cep telefonuma bir
mesaj geldi Ligtv’den, üyeliğimin yenilenmesi gerektiğini hatırlatıyor.
Kafam karışık doğrusu.
Çünkü Ligtv’ye
Fenerbahçe maçlarını izlemek için üyeyim.
Fenerbahçe’nin olmadığı bir ligi seyretmek bana acı verir açıkçası.
Elbette hukukun gereği neyse yapılmalı ama hızla yapılmalı.
Geciken
adalet adalet değildir çünkü.
Ayrıca bu
sezon TRT mi izleyeceğiz, Ligtv’ye devam mı edeceğiz bilmek hakkımız herhalde.