Seçimleri takip eden Hintli gazetecilerden biri, geçen gün ziyaretime geldi. (Şimdilik adını vermeyeyim.) Dersini iyi çalışmıştı: Siyasetteki temel aktörleri ve meseleleri biliyordu.
Örneğin MHP'nin ne tür bir parti olduğunu, BDP'nin bağımsız adaylarını,
Ergenekon ve
Balyoz davalarını,
Aydın Doğan medyasını fırıldaklarını baştan anlatmam gerekmiyordu.
İnternetin gücüydü bu:
Türkiye'ye karşı duyduğu büyük sempatinin de verdiği enerjiyle, her gün "Today's Zaman", "Turkish Daily News" ve "
İngilizce
Hürriyet" sitelerini takip ediyordu.
E, peki ben bu arkadaşa ne anlatacaktım?
"Demokratik-
sivil bir Yeni
Anayasa" yapılmasına niye karşı çıkıldığını... Ve İngiliz "The
Economist" dergisi ve benzeri Batılı yayınların niye "AKP gayet iyi ama siz yine de CHP'ye oy verin" dediğini merak ediyordu en çok...
Yani "büyük resim" ya da "asıl mesele" neydi?
***
Elindeki
defteri ve kalemi alıp basit birkaç figür çizdim. Önce yan yana duran iki büyük yuvarlak yaptım.
Birinci yuvarlak 'SEÇİLMİŞLER' dünyasını temsil ediyordu: Cumhurbaşkanı,
Başbakan,
Meclis, Bakanlar vs...
İkinci yuvarlak ise 'ATANMIŞLAR' dünyasıydı: Başta
Genelkurmay olmak üzere, TSK ve sivil
bürokrasi...
Tabii iki dünya birbirinden tamamen kopuk değildi: Aralarında kâh "
işbirliği", kâh "çekişme" oluyordu.
Bu çizim Türkiye siyasetinin mevcut durumunu anlatıyordu.
***
Üçüncü çizim ise bir "üçgendi". Tepesinde Cumhurbaşkanı vardı. Daha sonra Meclis, Başbakan ve Bakanlar geliyordu. Genelkurmay, Savunma Bakanlığı'na bağlıydı.
Bu üçgen, demokratik ve sivil bir Yeni Anayasa yapıldığı takdirde, ortaya çıkacak durumu yansıtıyordu: Siyasi yapı, "iki başlılıktan" kurtuluyor, yekpare hale geliyordu.
Çizimleri ve anlattıklarımı nereye bağlayacağımı merak eden Hintli meslektaşıma sordum:
"İngiliz,
Alman,
Fransız,
İsrail,
Amerikan... Kendini
yabancı birhükümetin yerine koy... Türkiye siyasetinin ne tür bir yapıya sahip olmasını istersin?"
Konuğum, hiç tereddüt etmeden, ilk figürü, yani "iki başlı yapıyı" gösterdi.
Yine sordum: "Peki, niye?"
"Çünkü bu iki başlı siyaseti çıkarıma göre kullanırım. Halbuki teke düşmüş, bütünlüklü bir yapıya karşı bunu yapamam" dedi Hintli meslektaş.
***
İşte olay bu kadar basitti!
Demokratik-sivil bir Anayasa yapılmasını, askeriye ister mi? "Özerkliğini" ve "ayrıcalıklarını" kaybedeceği için istemez.
Diğer ülkeler de, "seçilmişler" ile "atanmışları" birbirine karşı kullanma imkânını yitirecekleri için Yeni Anayasaya taş koyar.
Bir soru daha: "Demokratik-sivil bir Yeni Anayasa yapmayın" diyebilirler mi? Asla demezler. Çünkü maskeleri düşer, asıl niyetleri belli olur.
Onun yerine, "AKP giderek otoriterleşiyor... O halde
demokrasi için oylar CHP'ye..." derler.
AK Parti'nin otoriterleştiği iddiasını da, Başbakan Erdoğan'ın yılanlı ruhları
seçim meydanlarında halka şikâyet etmesine dayandırırlar.
Ergenekonculuk yapan gazetecilerin tutuklanmasını, "AKP döneminde
basın özgürlüğü elden gidiyor" diye saptırırlar. Vs. vs.
Anlattıklarım işine yaramış, hatta zihnini açmış olmalı ki Hintli gazeteci giderken kırk yıllık bir dost gibi bana sarıldı.