Seni kurşun manyağı yaparım”, “Vücut kimyam bozulurdu” gibi çete-
mafya döneminden dilimize yapışık kalan bir deyim haline geldi müteahhit Selim Edes’in ünlü sözü...
“Rüşvetin
belgesi mi olur pezevenk” deyivermişti
mahkeme salonunda.
Zaman değişti, her şeyin belgesi çıkar oldu.
Darbenin bile...
Zaman Gazetesi 367 kararı öncesi dönemin
Kara Kuvvetleri Komutanı Or
general İlker Başbuğ’un Ankaralı bir
öğretim görevlisini
ANAP Genel Başkanı
Erkan Mumcu’ya gönderdiğini yazdı.
Başbuğ, Mumcu’ya AK Parti’nin kapatılacağını, yeni bir siyasi oluşumun ortaya çıkacağı
mesajını gönderip ‘’367’nin sağlanmaması için Meclise girmeyin’’ demiş.
Ardından da eklemiş:
Tayyip Erdoğan,
Abdullah Gül veya
Bülent Arınç aday olursa
darbe yaparız.
Başbuğ, şu lav silahına
boru diyen
komutan.
Bize
Dağlıca,
Aktütün karakol baskınlarının soruşturulacağı sözü verip sonra emekliye ayrılan general.
Askerin cumhurbaşkanlığı seçimindeki hassasiyetinin haklılığını (tabii kendileri açısından) Abdullah Gül’ün seçilmesinin sonuçları ortaya koydu.
Her şeyden önce
Çankaya hükümetin önünde bir
fren olmaktan çıktı.
Yüksek Askeri
Şura toplantılarının askerin kararlarının otomatik olarak onaylandığı bir süreç olması noktalandı.
Her şeyden önemlisi Derin Devlet en önemli mevziini kaybetti.
Oysa askerler için her şey mevziilerin kazanılması veya kaybedilmesinden ibarettir.
Mevzii bazen kaybedilebilir ama bu geri alınmayacağı anlamına gelmez.
Güncellenen planlar bunun en açık göstergesi.
Genelkurmay Başkanlığı Zaman’ın bu haberini bir şekilde yalanladı.
Böyle bir belge yokmuş.
Darbenin belgesi mi olur sözü buradan aklıma geldi ama Zaman belgenin olduğunda ısrarlı demek ki varmış.
Ayrıca burada belgeye ihtiyaç var mı bilmiyorum.
Merkez sağa oynayan iki lider, sandığa gitme ihtimalini görse, bence 367 saçmalığına inanmaz ve Meclise girerdi.
28
Şubat gibi bir sürece girildiğine ikna edildikleri, halkın önüne
sandık gelmeyeceğine inandıkları belli.
Bedelini siyasi hayattan silinerek ödediler.
Ayrıca Taraf’ın meşhur haberini hatırlayın.
Eşi
Ergenekon davası sanıklarından olan
Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili Osman
Paksüt’ün
Genelkurmay Başkanlığı’na ziyaretini.
Kayıt defterine geçmeyen bu gizli ziyarette Genelkurmay karargahındaki kameraların da kapatıldığı ortaya çıkmıştı.
Herhalde Başbuğ ile Paksüt orada Türkiye’nin
ekonomik gidişatını konuşmadı.
Genelkurmay’dan
Anayasa Mahkemesi’ne mesaj götürecek
gazete sıkıntısı nedeniyle temel davaları başbaşa görüşmüşlerdi herhalde.
‘’Belge yok’’ diyenler bu yakın tarihi hatırlasa yeter.
Dinç Bilgin’in borcu
Bugüne kadar kamuya 1 milyar 400 milyon dolar ödeme yapan
Dinç Bilgin’in
vergi borçları sonunda kapandı.
Dinç Bilgin bu borcu şahsen kapatamazdı çünkü ödenen paralar
TMSF’nin denetimindeydi.
Bu da doğaldı çünkü TMSF, Bilgin’in paraya dönüşebilecek bütün malvarlığını içinde bulunduğu şartlar içinde değerlendirip satarak, elde ettiği gelirlerden öncelikle bütün kamu alacaklarının tasfiyesini sağlamak için yetkili ve görevli resmi merciiydi.
Peki Bilgin’in kamuya sağladığı 1 milyar 400 milyon dolar nereden çıktı?
Sabah ATV’nin satışından 1 milyar 100 milyon dolar geldi.
Turkuaz Grubu elini taşın altına sokarak böylesi bir fiyatı kabul etti, grubun performansı da bu kararın yanlış olmadığını ortaya koydu.
TMSF bundan önce Bilgin grubuna ait taşınır taşınmaz malların satışından 304 milyon dolarlık başkaca gelir elde etti.
Etibank kaça alınmıştı?
170 milyon dolara?
Bankaya elkonulduğunda borcun ilk tutarı 248 milyon dolar idi.
BDDK ile yapılan 12.01.2001 tarihli protokolde bu miktar 372 milyon dolara çıktı.
24
Ağustos 2001 tarihli TMSF protokolü ile 435 milyon dolara yükseldi.
17.11.2003 tarihli TMSF protokolü ile 889 milyon dolar oldu.
28.11.2008 tarihli nihai borç protokolü ile de 904 milyon dolara ulaştı.
Kamuya alacağı tahsil edildikten sonra TMSF yasalar gereği diğer borçları ödemeye başladı.
Böylece Bilgin’in vergi borcu yükümlülüğü de bitmiş oldu.
Yani TMSF’nin Bilgin’e yaptığı bir kıyak yok.