Dünkü yazıda yoğun petrol
tankeri geçişi yüzünde
İstanbul Boğazı'nın büyük
tehlike altında olduğundan söz etmiş... Örnek olarak da, 1979'da
Haydarpaşa açıklarında meydana gelen
kaza sonucu patlayarak yanan Rumen gemisi Independenta'yı göstermiştim.
Okurumuz
Teoman İlkin mesajında başka bir olayı hatırlatıyor bize: "Peter Zranic Vakası" (Bazı kayıtlara göre "Zoranic").
Olayı
Oktay Sönmez'in "Anılarda Gemiler... Ufkun Ötersinde Kayboldular" adlı kitabından özetleyeyim (
İş Bankası Yayınları).
14
Aralık 1960 günü Yugoslav bandıralı 'Peter Zranic' ile
Yunan bandıralı '
World Harmony' adlı iki tanker Paşabahçe açıklarında çarpışıyor. Alev alan Zranic sürüklenmeye başlıyor. Karşı kıyıya geçip
İstinye koyunda kızağa çekilmiş olan
Tarsus gemisine bindiriyor.
Bunun üzerine, daha yeni boyanmış olan ve Oktay Sönmez'in "Öpülesi, sevilesi bir denizkızıydı" diye andığı Tarsus, yanmaya başlıyor.
Sonuçta yüzen bir hayalete dönüşen Tarsus, bir yıl sonra
hurda demir fiyatına İtalyanlara satılıyor. Kıssadan hisse: Boğaz'daki büyük bir
tanker kazası, İstanbul için felaket demektir.
Kanal İstanbul nasıl engellenir?
Yalman Güç adlı okurumuz ise dünkü yazının sonuna eklediğim maddelerden dördüncüsünü geliştirmiş.
Kanal İstanbul projesini engellemek için uluslararası tezgâhlara gerek olmadığını belirtiyor Yalman Bey:
"
Bizimkiler 10 kuruşluk kâğıda yazılmış ve 'yürütmeyi durdurma' talep eden dilekçeyi
bölge idare mahkemesine verir... Altında, Oktay Ekinci ('Eğer böyle bir projeyi öğrencilerim bana getirselerdi sıfır verirdim' diyen alim ve fazıl zat), TMMOB ve TTB ('tabiplerin burada ne işi var' demeyin; dertlere deva ebegümeci, salça her yemekte bulunmalı) imzaları olur. HES'ler ve Ege'de bazı
barajlarda su tutma işleminin geciktirilmesi örneklerinde olduğu gibi muvaffak da olurlar. Masrafsa; sıfıra yakın. Ne dersiniz, çok mu menfi düşünüyorum?"
Bence okurumuz olumsuz düşünmüyor; gerçeğin kendisi olumsuz! Türkiye'de "neyin" yapıldığına değil, "kimin" yaptığına
bakan çok insan var.
Hüseyin Çelik her fırsatını bulduğunda bunun esprisini yapar: "Kızılay'da yürüdüğümüzü gördüklerinde bile 'yürütmeyi durma' davası açıyorlar." Devletçi zihniyet başa beladır!
Rant yaratalım!
Aklıma gelmişken: "Rant yaratıyorlar" söyleminden bıkmadınız mı?
"
Üçüncü Köprü yapılsın mı, yapılmasın mı" diye tartışıyoruz mesela... Hemen birileri çıkıp, bilmiş bilmiş, "Rant yaratmak için bunu yapıyorlar" diyor.
Yani aslında yeni bir
köprünün inşa edilmesi gerekmezmiş ama...
Hükümet kendine yakın çevrelere para aktarmak için böyle projeler üretiyormuş.
İşin ironik tarafı, bu söylemin istisnasız her zaman doğru gözükmesi... Baraj, havaalanı, otoyol, köprü ya da kültür merkezi... Bu tip tüm kapsamlı girişimler
rant yaratır. En azından orada arazisi olanın cebine ekstra para girer.
Tamam ama kafayı buna takıp, "Aman rant yaratmayalım" derseniz... Hiçbir yatırım yapamazsınız. Çünkü böyle projeler asla gizli kalmaz. Projeyle uğraşan siyasetçiler, bürokratlar, teknikerler en azından yakınlarına bundan söz eder. O dostlar da değerlenecek arazileri kapatır.
Hatta bu işlerin peşinde özellikle koşan...
Yatırımcı bakanlıklarda yuvalanan ve siyasetçilere, bürokratlara para yedirerek yeni projeleri herkesten önce öğrenen gruplar (çeteler!) vardır.
Özetle, "rant yaratıyorlar" lafı, "bir gün yağmur yağacak" demekten farklı değil...
Ben genellikle tersini düşünürüm:
Eğer birileri "rant yaratıyorlar" diye bağırmaya başlamışa; başka birileri önemli yatırımlar yapıyordur. Sevinirim.