Kemal Kılıçdaroğlu zaten hastalıklı olan
Türkiye siyasetinin en ağır sendromu çıktı. Zonguldak’ta başbakan için kullandığı galiz ifadeyle de bunu fazlasıyla ispatladı.
Evet, bizim siyasetimiz ağrılı, sancılı bir bünyeydi gerçekten. Ülkeyi yönetmeye namzet şahısların bazıları üslubuyla,
seçmene bakışıyla rahatsız ediciydi.
Bu siyasetçiler inandırmak yerine kandırmayı ve oyalamayı prensip ediniyordu mesela. Oskarlık oyuncuydu çoğu. Doğru ve dürüst olmak değil, doğru ve dürüst insan rolü oynamaktı işleri. Hizmet alanları cüzdanlarından başlar,
hizmet sürelerince de genellikle o civardan pek uzaklaşmazlardı.
Her ne kadar millet siyasetçinin omurgalısını sevse de bu tür siyasetçiler, pelte veya jöle gibi olduklarından meclise girmeyi de başarırdı. Girdikleri her kaba uyarlar, her sarsıntıya göre şekil alırlar, ani darbelerde bile kendilerine bir hareket sahası bulurlardı.
Seçmen ise köprüden geçene dek eli ayağı öpülesi varlıklardı her zaman. Oyunu bol keseden
vaatlerle değişecek kadar bilinçsiz olduğu zannedilirdi. Bu yüzden kalbine, beynine, cebine, hitap edecek gerçekleşmesi imkansız vaatlerle her türlü yol denenirdi. Sonra… Sonra vatandaş yine
köylü,
çoban, yüzüne bakmaya değmez, göbeğini kaşıyan adam oluverirdi.
Sözün özü Türkiye bu ve benzeri şekilde siyaset yapanları hep gördü. 550 milletvekili arasında hala bu türe rastlanır. Ama Kemal Kılıçdaroğlu başka bir kulvar açtı siyaset tarihimizde.
Boş verin geçmişe ya da uzaklara gitmeyi. Son konuşmalarına bakın yeter.
2-B düzenlemesine karşıydı
CHP. Bugün 2-B’yi, “kaynak benim” dediği projelerine kaynak gösteriyor Kılıçdaroğlu.
Siz hiç raylı
sistemi eleştiren bir siyasetçi gördünüz mü? Belediye seçimlerinde toplu
taşıma, hele hele, metrosu ve
tramvayı ile raylı sistem, en sağlam vaadi değil midir adayların?
Ama Kılıçdaroğlu Samsun’da tam bir raylı sistem karşıtıydı. “Ak Partili Belediye kimseye sormadan şehre raylı sistem döşedi, bin küsur minibüsçü işsiz kaldı” dedi.
Bugün 1 buçuk milyon nüfusa dayanan Samsun’da tramvay yerine minibüsçülüğü çözüm gösterme siyaseti yapması için dinleyciler arasındaki minibüsçülerin pankartını görmesi yetmişti.
Kılıçdaroğlu kulvarında eleştirinin de, muhalefetin de siyasetin de bir sınırı yoktu. İyi ki Samsun’da o kalabalık içinde İbrahim Müteferrika pankartı görmedi CHP lideri.
Peki Kılıçdaroğlu İstanbul’a geldiğinde trafiği çözmek için ne vaat edecek sizce? Hiç merak etmeyin, metroyu bugüne kadar yapılanların iki katına çıkaracağını söylemez ve iki tane daha
Marmaray yapacağını vaat etmezse oy istemeyecektir. Minibüsçüleri de vatman yapar bu arada…
Bu ilginç ifadelerin pelte siyasetinde hiç bir şey olduğunu Zonguldak’ta gösterdi Kılıçdaroğlu. Ve
Başbakan’a yarım bir
küfür etti. “Benim adımı yolsuzlukla anarsan, ananı…” dedi.
Bu cümleyi tamamlamadı Kılıçdaroğlu. Ama herkes küfür ettiğini yazdı. “Daha ağırını söyleyecektim” dedi sonra. Tepkiler yükselince de “ayağını denk al diyecektim dilim sürçtü” diye açıklama yaptı.
Olsun, zararı yok. Bu seçmen onun da her söylediğine inanır, hatta bakın inandık(!) bile. Ama kendisi her devirdiği çamdan sonra pelte siyasetiyle sempatik olacağına inanıyorsa, bundan sonra çok “ayağını denk al” duyacağız demektir.
İşte o zaman seçmen de yazının başlığındaki yarım cümleyi tamamlar.
Türkiye’de böyle siyasetçinin ağzına biber sürerler, ya da onu sandığa gömerler.
[email protected]
twitter.com/@nadirkilic