Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı (
TESEV), 'Yeni Ana
yasa'ya ilişkin temel ilkeleri açıkladı.
ilişkin temel ilkeleri açıkladı.
Bu ilkeler...
Kimlik-dil-eğitim talepleri... Din-
laiklik tartışmaları... Vatandaşlığın tanımı gibi temel sorunlara demokratik çözümler sunuyor...
Elbette hepsi önemli bunların... Ama beni en çok askerin konumu ilgilendiriyor.
Çünkü bu kurum gücünü halkın oyundan değil, nihayetinde elindeki silahtan alıyor.
Dolayısıyla siyasete "dışarıdan" müdahale eden askeriyenin, demokratik denetime tabi olması şart!
***
Hasan
Cemal, Ümit
Cizre,
Mustafa Erdoğan,
Cengiz Güleç,
Etyen Mahçupyan,
Ergun Özbudun,
Can Paker, Tosun Terzioğlu,
Serap Yazıcı ve Mehmet
Salih Yıldırım'dan oluşan TESEV
Anayasa Komisyonu askeriyeyi özetle şöyle konumlandırıyor:
Genelkurmay Başkanlığı,
Milli Savunma Bakanlığı'na bağlanmalı.
GK Başkanı, Bakanlar
Kurulu tarafından atanmalı.
Yüksek rütbeli subayların terfilerinde nihai
yetki Bakanlar Kurulu'nda olmalı.
İçişleri Bakanlığı'na bağlı olan Jandarma'nın
tayin ve terfileri
sivil makamların kararına tabi olmalı.
Milli
Güvenlik Kurulu, "Milli Savunma Üst Kurulu" adı altında yeniden yapılandırılmalı. Kurul, belli aralıklarla değil, ancak Bakanlar Kurulu lüzum gördüğünde toplanmalı.
Başbakanın
başkanlık edeceği Kurulda, askeriyeyi sadece GK Başkanı temsil etmeli.
Tüm
savunma harcamaları
Sayıştay tarafından denetlenmeli... Ayrıca harcama stratejileri, ilgili sivil uzmanlarca "yerindelik" denetimine tabi tutulmalı.
Vesayet mekanizmasını çalıştıran yasa ve yönetmeliklerin sistemden temizlenmesi gibi, başka öneriler de var raporda ama en belirgin ilkeler bunlar.
Peki, bunlar yeterli olacak mı?
Yani: Vesayeti bitirecek mi?.. Darbeleri engelleyebilecek mi?
***
Vesayet sisteminin iki temel boyutu var:
1) Yasal boyut:
Askeriye, MGK aracılığıyla, örneğin, ormanlara bile karışıyor. (Rahmetli Bülent Tanör'ün çalışmalarından öğrenmiştik bunları.)
2) Gri boyut: Sivil bürokrasiyi, medyayı, paralel-gizli örgütleri, kimi sol ve sağ grupları,
yurt savunması için kendisine verilmiş araçları kullanarak siyaseti şekillendiriyor, engelliyor, veto ediyor.
Rapordaki öneriler,
vesayet mekanizmasının "yasal boyutunu" ciddi biçimde geriletirken, olayın "gri boyutunu" da
demokrasi lehine etkiliyor.
Peki ama bu kadarı askeriyedeki
darbe heveslilerinin şevkini kırmaya yeter mi?
Ergun Özbudun, Ümit Cizre ve Serap Yazıcı, demokratik bir anayasanın ancak bu kadar ileri gidebileceği kanaatinde...
Yani bunca düzenlemeye rağmen, hâlâ birileri o gücü ve meşruiyeti bulabiliyorsa, darbeye karşı yapacak bir şey yok.
***
Bense bu konu üzerinde daha fazla kafa yorulması gerektiğini düşünüyorum.
İnsanlığın sorunlar karşısında bulduğu çok sayıda çözüm olabiliyor.
Örneğin Samuel Huntington'ın geliştirdiği, "askeriyenin objektif ve sübjektif denetimi" kavramı...
Eski GK Başkanı
İlker Başbuğ söz ettiği için, olayın sadece "objektif denetim" boyutu biraz tartışıldı.
Askerlerin, "Ben işimi en iyi biçimde yaparım, siyasete karışmam" diyen bir meslek bilincine sahip olmasına objektif denetim deniyor.
Buna karşılık, hem bizim askerler, hem de konuyla ilgili entelektüeller, sübjektif denetimi konuşmaktan özenle kaçınıyor.
Çünkü sübjektif denetimde, sivil otorite doğrudan kışlanın içine giriyor. Yani,
futbol tabiriyle, askerlere, "bire bir markaj" uyguluyor.
Sanırım böyle bir denetim gücüne ulaşan sivil otoritenin, diktatörlük eğilimleri göstermesinden çekiniyorlar.
"Askeriyenin sübjektif denetimi" kavramı, uygulanmasa dahi, bizi bu konularda düşünmeye cesaretlendirmeli.
Şeytanın avukatları nerede?