Kaynaşan sınıflar


Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı (TESEV) Başkanı Can Paker'in çok ilginç bir tahmini var: Eski orta sınıf ile yeni orta sınıf... Başka bir deyişle, eski burjuvazi ile yeni burjuvazi arasında ekonomik açıdan uzlaşmaz bir çelişki olmadığını... Dolayısıyla bir süre sonra, bugün "kutuplaşma" denilen ayrışmanın son bulacağını söylüyor. Peki, bu kaynaşma nasıl olacak? Ekonomik açıdan zaten birbiriyle çekişmeyen bu sınıfların, örneğin evlenmeler aracılığıyla iç içe geçeceğini tahmin ediyor Paker. (Radikal, 18 Nisan) Bence bu tip bir bütünleşme süreci çok zaman alacak. Çünkü sınıfların (bugünkü) şartları böyle bir kaynaşmayı gerektirmiyor. Hatta tam tersi geçerli: Siyasi, ideolojik ve kültürel kimliklerini, tam da o ayrışma üzerine inşa ediyorlar. Tarafların ekonomi-dışı asabiyesini, bu farklılıklar sağlıyor. Bence yaşam tarzı farklılıkları, "ekonomik çıkarlarına taş koymadığı sürece" (yani karları azalmadıkça), anlamlı bir kaynaşma olmayacak o sınıflar arasında. "Koçlara türbanlı gelin" desem... Duyamadım, "Allah yazdıysa yozsun" mu dediniz? Pardon, siz kimlerdensiniz? Şizofren kınanır mı? Ressam ve siyasetçi Bedri Baykam ile asistanı Tuğba Kurtulmuş, bir şizofrenin bıçaklı saldırısı sonucu yaralandı. Geçmiş olsun! İnşallah en kısa sürede sağlıklarına kavuşurlar. Bu vesileyle, bağlantılı bir noktaya değinmek isterim: Kurumsal "kınama" bildirileri, işin içine siyasi ve ideolojik motifler karıştığında yapılır. Bu vakada ise neredeyse "suçlu" dahi yok; çünkü fail bir şizofren. Daha önce de iki kişiyi bıçaklamış. Büyük olasılıkla ceza bile almadan akıl hastanesine konacak. Tedavi edilmeye çalışılacak. Yani... Baykam ve Kurtulmuş'un başına gelen bu çok üzücü olayın... Çokseslilikle, toplumsal-siyasi şiddetle, hoşgörüyle, kültürel çeşitlilikle hiçbir alakası bulunmuyor. O halde bu bildiri neyin nesi? Aklı fikri yerinde insanların, bu çok basit ayrımı yapmaması bana manidar geliyor. İnsan kuşkulanıyor: Yoksa kınamacılar, saldırının, "fanatik bir dinci" tarafından yapılmasını mı tercih ederlerdi? (Ah, tadından yenmezdi değil mi?) Fenerbahçe'nin, yıllardır burada olmasına rağmen hâlâ Türkçe konuşamayan futbolcusu Alex de Souza, Başbakan Erdoğan ile bir araya geldi. Başkan Aziz Yıldırım'ın da olduğu buluşmada, Alex, Türk vatandaşlığına geçmek istediğini söyledi. Bunun üzerine Başbakan, "Hangi ismi almayı düşünüyor" diye sordu. Eskiden bu tip soruları normal karşılar, sorgulamazdık. Ama aslında hiç de doğru değil. Çünkü ancak "din" değiştirildiğinde, kişinin isminin de değiştirilmesi beklenir. Örneğin Müslümanlığa geçen bir Hıristiyan, kendine İslam kültürüne uygun bir ad seçer. Halbuki vatandaşlık öyle değil: Bizim Ermeni, Yahudi, Rum (vd.) vatandaşlarımız yok mu? Var. Peki, onlar adlarını koruyor da, Alex niye korumasın? Din değiştirmeyecek ki sadece bir vatandaşlık daha alacak.
<< Önceki Haber Kaynaşan sınıflar Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:  
ÖNE ÇIKAN HABERLER