Baştan söyleyeyim. Ben bir Galatasaraylıyım. Hem de
takımını seven bir Galatasaraylı. Ama düştüğümüz durum ortada. Bugün başarılı olamayan
rakiplerimizin bile tesellisi haline geldik.
Avrupa Fatihi Süper Kupa sahibi bir takım için acı değil mi? Hem de çok acı.
Eğer siyaseti
futbol gözlüğüyle okumak mümkün olsaydı, önümüzdeki yasama döneminin partiler için en hafifiyle üç büyüklerin
derbisi kadar önemli olduğunu söyleyebilirdik. Nitekim
aday listelerinin hazırlanması da derbiler öncesi bir takımın kadro oluşturmasına benziyordu.
Bugün artık
teknik direktörlerin ilk 16’da sahaya süreceği isimleri biliyoruz. Listelerde tanıdıklarımız var, tanımadıklarımız var.“Bu kişinin bu partide ne işi var” dediklerimiz, hatta
Ergenekon,
Balyoz ve KCK tutuklusu adaylarımız bile var.
Ne diyelim,
Allah herkese sağlık sıhhat versin. Ama
Türkiye’de bu iş bir yapboz oyunu değil artık. “Bir de bizi deneyin” siyaseti hiç değil. Oynadığın maçın sonucu direk skorboarda yazılıyor. 75 milyonun boynuna bir vebal gibi asılıyor.
Çürkü ortada bir Türkiye gerçeği var. Katılırsınız ya da katılmazsınız bilemem. Ama 8 yıllık
AK Parti iktidarında devlet olarak Türkiye, büyük adımlar attı. Hem kendi
halkını hem de dünyanın mazlum ve
mağdur halklarını
ümitlendirdi.
Halkı için ümit verdi, çünkü millet, kendini boğan,
özgürlüklerini kısıtlayan,
vesayetçi ve
yasakçı anayasasını bütün engellemelere rağmen değiştirebileceğini gördü. Kısmen değiştirdi de… Halk, devamını yeni meclisten bekliyor.
Rakip ise köklü, hala çok güçlü, elindeki iktidarı kaybetmek istemeyen
derin devlet.
Anayasa ile birlikte halledilmesi gereken bir de
Kürt açılımı var. Ardından
Alevi açılımı… “Açılım, açılım” denildiğine bakmayın. En düz haliyle yeni iktidarın yapması gereken
ülke birliğini sağlamak, etnik ayrımcılıkları tarihe gömüp,
inanç hürriyetini tesis etmek.Yani halkı
Türkü ile Kürdü ile Alevisi Sünnisi ile millet yapabilmek.
Hayal mi bütün bunlar?
Hayır, elbette değil. Ama rakip çok güçlü… İkballerini, siyasi, sosyal ya da maddi geleceklerini bu problemler üzerine inşa etmişler. Bu ülke sahasında kanlı ataklarına, yeni taktiklerle yeni oyunlar sahnelenmeye devam ediyorlar.
Üstelik bugüne kadar da
hakemler hep onlardan yana düdük çalıyordu. Ancak şimdi hiç değilse adı kondu, diyaloglar başladı. Hiç değilse Türkiye kucaklaşmanın tadını aldı, özlemini, gerekliliğini hissetti. Türkü ile Kürdüyle, Çerkeziyle Alevisi Sünnisiyle Türkiye’yi Türkiye yapan, bütün unsurlarıyla aynı gemide olduğumuzu gördü.
Yeni meclisin kazanması gereken maçlar bu kadarcık değil tabii. Bütün bunlara ekonomi, işsizlik eğitim ve
adalet gibi tanıdık problemleri de ekleyin. Ortaya çıkan çok bilinmeyenli denklem Türkiye oluyor.
Zor mu? Evet. Hem de çok zor. Ancak
demokrasi ve özgürlükler adına atılan bunca adımdan sonra, millet bunca ümitlenmişken, kısacası Süper Kupayı almış bir takım olarak Türkeyi’nin geri adım atmasının imkanı yok.
Bu yüzden Türkiye’nin dümenine oturacak partinin bu güçlü rakiplerle mücadele edebilecek ruha sahip bir takım olması gerekiyor. Bu noktada listelerde isimlerini gördüğümüz
milletvekili adayları elbette çok çok önemli. Ancak bana kalırsa Türkiye’yi yönetecek partide asıl olması gereken özellik bir takım ruhu.
Nitekim acı tecrübelerle anladık ki bugün dünyanın en
kral oyuncuları bile takım olamamış bir ekipte bir işe yaramıyor.
Bu noktada üç büyük partiye baktığımızda gördüğümüz
manzara pek de ümit verici değil. Ne acı ki, bugün kendi içinde bir takım olamamış, birlik beraberliğini sağlayamamış partiler ülkenin problemlerini biz hallederiz diyorlar.
İşte buyurun
CHP.
Milletin vesayet rejimine karşı demokrasi savaşında yeri hep karşı taraf oldu. Üstelik parti hallaç pamuğu gibi. Kucaklaşma bir yana gırtlaklaşma modundalar. Yönetimdeki gruplar arası çatışma, birbirinin kuyusunu kazma faaliyetleri Türkiye’nin magazin gündemlerinde konuşuluyor.
MHP ayrı bir alem. Takım görüntüsü veriyor. Ancak bu durum, kendileri gibi düşünmeyenleri kapı önüne koydukları için öyle görünüyor. Ülkenin
doğu ve güneydoğusunu yok sayan bir anlayışları var. Nitekim yöneticileri de gitmiyor ve görmüyor.
Darbeler ve vesayet rejimiyle savaşta, milletin yanında görmek istediği, ama bu beklentiyi hayal kırıklığına dönüştürmeyi başaran bir lider kadrosu var. Yeni
sezon için de görev başındalar.
AK Parti’yi de büyük oranda biliyoruz. 8 yılda çıtayı yükselten bir iktidar oldular. Türkiye için Galatasaray’ın süper
kupayı alması gibi durumdu bu.
Ancak daha en başta
Anayasa değişikliği sözü vermişlerdi. Hala bu söz yerine getirilmiş değil. Milleti demokrasiye inandırdılar ama öyle zamanlar oldu ki, millet gol diye havalara fırlamaya hazırlanırken onlar topu taca atmayı yeğlediler.
Özgürlük ve demokrasi adına atılan bazı adımlar ve Anayasa hamlelerinden sonra “hakem onlardan yana düdük çaldı” bahanelerini duyduk.
Şimdi yeni bir derbi sezonu açılıyor. Önümüzde büyük maçlar var. Geçici süreliğine müzemize koyduğumuz Demokrasi Kupasını bu ülkeye
hediye edecek bir takım gerekiyor. Ve bu kupayı görmüş bir ülke olarak Türkiye Galatasaraylaşmak istemiyor.
[email protected]
twitter.com/nadirkilic