Ağırlıklı olarak Cumhuriyetçi Amerikalıların, Liberal Demokratları eleştirmek üzere kullandığı 'liberal bias' diye bir tabir vardır.
Bu terimi, kabaca, 'liberal önyargı', 'liberal yanlılık/tarafgirlik' diye çevirebiliriz. Biraz yorumlayarak, 'liberal odak kayması' ya da 'liberal şaşılık' da denebilir.
Burada kastedilen, özetle, liberal değerlere sahip kişilerin (yani ABD
tipi 'light' solcuların) gerçek hayatta olup bitenleri, kendi ideolojilerine göre eğip bükmeleridir.
***
Benzeri bir odak kayması Türkiye'deki demokrat entelektüeller arasında da yaşanmakta.
Temel itirazları şu: "Nasıl olur da henüz basılmamış bir kitaba savcılar el koyar? Bu bir sansürdür, kabul edilemez."
Çoğu 50 yaşını aşmış bu kişiler, hâlâ Soğuk
Savaş döneminin kavram ve değerleriyle düşünüyor.
İmgelemlerinde "kağıttan" bir kitap var... Bir aydın "daktilosunun" başına geçip değerli ve de tehlikeli fikirlerini kağıda döküyor...
Bunu yaparken "karbon kağıdından" yararlanarak kitabın bir de kopyasını çıkartıyor... Sonra bu kopyayı değerlendirmesi için "güvendiği" bir arkadaşına yolluyor...
Ancak rejimin şer güçleri bizim 'aydın'ın peşindedir...
Kitap yazdığı duyumunu alınca, şeytani fikirlerini yaymasını engellemek için evine
baskın düzenleyerek kitaba el koyuyor, 'aydın'ı nezarete gönderiyorlar.
O arada kitabın bir kopyası daha olduğunu keşfeden kötü polis, güvenilir dostun da evine
baskın düzenliyor. Ve kitabın kopyasını yakıyor!
***
1970'ler hakikaten de böyleydi. ABD ve
Sovyetler Birliği yönetimindeki kutupların yarattığı
Soğuk Savaş ortamı, sol entelektüelleri ağır bir baskı altında tutuyordu.
Ancak çağ değişti.
Sadece siyasi ve sosyal açıdan değil, teknoloji ve entelektüel
üretim açısından da değişti.
Basit bir soru: 'İmamın Ordusu' adlı, gazeteci
Ahmet Şık'a "ait" bir "kitap" var mı gerçekten?
Ya da şöyle sorayım: Bu kitabın ne kadarı Ahmet Şık'ın?
***
Ahmet Şık 189 sayfalık bir metin yazıyor... Daha sonra bu metnin bir kopyasını
Odatv'de görüyoruz...
Soner Yalçın ve şürekası metin hakkında notlar yazıyor...
Ayrıca Odatv ekibinin dışında, "Emniyet bünyesinden olduğu tahmin edilen birisi" daha aynı çalışmayı yapıyor... İki taraf da yazara, "Şunu ekle, bunu çıkar, onu şöyle yaz" diye direktiflerde bulunuyor...
Bu işlemler 17
Aralık 2010 tarihinde bitiriliyor... Derken metin, 18 Aralık 2010 tarihinde Ahmet Şık'ın arkadaşı
Ertuğrul Mavioğlu'nun bilgisayarına düşüyor...
Ayrıca 300 sayfaya çıkan metnin 2011
Şubat ayı içinde Ahmet Şık'ın bilgisayarına kaydedildiği biliniyor.
***
Bu süreç, bir zamanların "kitap yazan aydın" imgesinden ne kadar farklı değil mi?
Sözünü ettiğimiz "metinlerin", hangi aşamada "doküman/
delil" olmaktan çıkıp, "kitap" haline geldiğini hangi ölçütlere göre belirleyeceğiz?
Tartışmalara dikkat ederseniz sürekli olarak kitaptan, "kutsal bir nesne" gibi söz ediliyor.
"Demokrasi", "
insan hakları", "hukukun üstünlüğü" gibi bilumum çağdaş değerler, bu kutsalın üstüne yükleniyor.
Sanırım "gizem çözücü" bir hamle gerekiyor burada: Kararı alan mahkemenin, "Kitap serbesttir" demesi yeter herhalde...
Ergenekon dostları tarafından kendilerine "liberal" denmesine ses çıkarmayan "demokratları" dahi şaşılaştıran bu kitap neymiş, görelim!
Not: Bu bir "giriş" yazısıydı.