Kemal Kılıçdaroğlu geçenlerde, "
Orgeneral Mustafa Muğlalı Kışlası'nın adını niye değiştirmiyorsun" diye sordu
Başbakan Erdoğan'a...
Van'ın
Özalp ilçesindeki bu kışla adını 1943'te
silahsız, savunmasız 33
Kürt köylüsünü kurşuna dizen Mustafa Muğlalı'dan alıyor.
Muğlalı'nın adı o kışlaya ne zaman verildi biliyor musunuz? Demokrasi, hukuk devleti,
insan hakları ve AB yolundaki ilerlemelere nazire yaparcasına 2004 yılında!
Şimdi Başbakan'ın isteğiyle
Genelkurmay kışlanın adını değiştirecekmiş.
Kemal Kılıçdaroğlu'ndan bir ricam var: Şu
Sabiha Gökçen Havaalanı'nı da dilinize dolayabilir misiniz?
"Dünyanın ilk kadın savaş pilotu" olsa da...
Kadın-çocuk demeden, Kürt köylerini bombalayan bir insanın adı havaalanına verilir mi?
Milyonlarca Kürdü üzmeye ne gerek var?
Geçenlerde bir
siyaset bilimcimiz,
nefret söylemi (ve suçu) ile
Ergenekon soruşturmasını birbirinden özenle ayırmamız gerektiğini söylüyordu.
Efendim, Odatv'nin yayınlarında nefret söylemi kullandığına kuşku yokmuş... Ancak bu durum, Odatv'cilerin Ergenekoncu olduğunu göstermezmiş.
Bu arkadaşın yaptığı, "gerçeği", "hukuki soyutlamanın" içine tıkıştırmaya çalışmaktan ibaret. Evet, hakikaten de, "söylem" başka şey, "soruşturma ve
dava" başka şey.
Tamam ama... Darbe yapılması için uğraşanların bir ideolojisi yok mu? Bu işin propagandası, hangi fikri araçlarla yapılıyor?
O nefret söylemi, tam da Ergenekonculara
destek olabilmek için üretiliyor.
Yani bu vakada, "nefret söylemi", kendiliğinden ortaya çıkan, münferit, basit bir söz öbeğinden ibaret değil.
Üzerinde özenle çalışılmış, kurgulanmış ve bazı sonuçlar almak üzere belirli kişilere yöneltilmiş bir siyasi silah. Psikolojik operasyonun ta kendisi...
Gidin özellikle
Ermeni cemaati ile konuşun. Nefret söylemini dibine kadar kullanan
Veli Küçük ve Kemal Kerinçsiz gibilerin tutuklanmasından sonra... Cemaate yapılan tehditlerin nasıl bıçakla kesilir gibi son bulduğunu anlatsınlar size.
Bakalım hâlâ "Nefret söylemi başka, Ergenekonculuk başka" diyebilecek misiniz?
Erbakan'ın paltosu Gogol'un 'Palto'su
Necmettin Erbakan'ın vefatı üzerine, geçen hafta içinde çok hoş yazılar kaleme alındı.
Bunlardan bazısı, artık farklı düşünseler de, Erbakan'ın rahleitedrisinden geçmiş olduklarını belirtmek için, "Hepimiz Erbakan'ın paltosundan çıktık" benzetmesini kullandı.
Bu cümlenin kaynağı büyük Rus romancısı Dostoyevski'nin bir sözüydü: "Hepimiz, Gogol'un 'Palto'sundan çıktık."
Ukrayna kökenli Nikolay Gogol (1809-1852), Rusçanın en önemli yazarlarındandı.
'Müfettiş', 'Bir Delinin Hatıra Defteri' gibi tiyatro eserleri, 'Ölü Canlar' gibi romanları, 'Burun' gibi öyküleri hâlâ okunur.
Peki, iki cümle arasındaki fark dikkatinizi çekti mi? "Erbakan'ın paltosu" başka, "Gogol'un 'Palto'su" başka; değil mi?
Evet, öyle çünkü Gogol'ün 'Palto' adlı bir öyküsü var. Dostoyevski işte o öykünün, kendi edebiyat kuşağını derinden etkilediğini, ilham kaynağı olduğunu belirtiyor.
Acaba Erbakan için ne denebilirdi? Mesela... Tayyip Erdoğan'ın, "Biz Milli Görüş gömleğini çıkardık" demesinden hareketle, "Hepimiz Erbakan'ın gömleğinden çıktık."
'Palto'yu çok yıllar önce okumuştum. Aklımda pek az şey kalmış.
Ergin Altay'ın Rusçadan çevirdiği '
Petersburg Öyküleri'ni aldım. İletişim Yayınları yeni basmış.
Gerçekten çarpıcı bir öykü 'Palto'. Gerçekçi bir tarzda başlayıp fantastik bir tarzda bitiyor.
'Palto'yu okuyunca, Bulgakov'un 'Usta ile Margarita'sını daha iyi anladım.