Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 2005 yılında 27 Ocak'ı, 'Uluslararası
Yahudi Soykırımı Kurbanlarını Anma Günü' olarak ilan ettiğini daha önce yazmıştım.
Anma
töreni, perşembe
akşamı İstanbul'daki Neve Şalom
Sinagogu'nda gerçekleşti.
Genç kuşaklar, Neve Şalom'u, 15
Kasım 2003 günü yapılan bombalı saldırıdan bilir.
Bizim hafızamız ise daha geriye gider: 6
Eylül 1986'da
ibadet edenleri makineli tüfeklerle tarayan teröristler, 24 Yahudi'yi öldürmüştü.
***
Acıların mekânı Neve Şalom'daki törende gözüme çarpan bir ayrıntıya değinmek isterim...
Yahudilikteki kadın-erkek ayrımını bilmeyen çoktur: O akşam, Yahudi olsun, olmasın; bütün kadınlar töreni üst kattaki localardan izledi.
Buradan ilginç bir
tartışma çıkabilir: Aslında bu dini bir tören değildi. Yani Yahudilik dininin bir emri yerine getirilmiyordu.
Birleşmiş Milletler'in kararı, dini olmayan (ki olamaz), yani "seküler" (din-dışı, dünyevi) bir karardı.
Peki, madem "seküler" bir tören yapılıyordu; neden kadınlar ve erkekler ayrılmıştı?
İşte tam bu noktada önemli bir gerçek devreye giriyor: Yahudilikte din ve millet, bir ve aynı şey.
Elbette az sayıda da olsa, Tanrı'ya in
anmayan, dini reddeden Yahudi var.
Hatta onlardan bazıları, "Yahudi'yim ama
Musevi değilim" diyor.
Ancak bu marjinal bir durum. Yahudilik hem bir kavmin, hem de bir dinin adı.
Dolayısıyla "seküler" olması beklenen tören, ister istemez "dini" bir boyut kazanıyor. Mekân olarak da, faraza
Kongre Merkezi değil de, bir sinagog
tercih edilince, olay iyiden iyiye dinselleşiyor.
Sonuç:
Kadınlar locaya!
Şunu da unutmayalım: Yahudi Cemaati, belki de "seküler" ve "dışarıdan" bir karar olduğu için, 27 Ocak'ı anmıyordu. İlk kez bu yıl tören yapıldı.
Hatta
Dışişleri Bakanlığı'ndan, "Tören yapacaksınız değil mi" diye
telefon gelmiş. İlginç!
SABAH