Milli Piyango Yılbaşı çekilişi yapıldı ve yeni zenginlerimiz belirlendi.
Aramızda 4 yeni milyoner var.
Dün gece 24.00’e kadar cebinde Milli Piyango bileti olan herkes büyük
ikramiyeyi kazanma hayaliyle yaşadı.
Kimi kendine lüks bir ev, lüks bir
araba aldı; kimi dünya turuna çıktı, kimi oğluna iş kurdu, kimi parayı bankaya koyup faizini harcadı.
1 Ocak’ın en tatsız yönü sabah kalkıp gazeteler veya bilgisayardan listeleri
kontrol etmektir.
Milyonlarca insanın hayali bir anda sönüverir, zenginlik hayali için en az bir yıl daha beklemek gerekecektir.
Yılbaşı çekilişlerini beklemekle geçer kimilerinin hayatı.
Arada sayısal loto, piyangonun aylık çekilişleri, bahisler devreye girer ama hiçbiri büyük ikramiye gibi olmaz.
2002’den bu yana birileri de sürekli hayal peşinde koşuyor.
Hayaller ilk başta
halkı bombalar patlatarak, camii bombalayarak, suikast düzenleyerek
darbe ister hale getirmekti.
İnsan darbe planlarının adlarını bile karıştırır hale geldi.
Plan basitti, bombalar patlayınca halk “Yetiş asker” der hale gelecek, asker de 12 Eylül’de olduğu gibi gelip ortalığı düzene sokacaktı.
AK Parti de tarihe karışacak, unutulup gidecekti.
Öyle olmadı, “darbeleri yakalandı.”
Şimdi onca kafa karıştırıcı yayınlara, yalanlara rağmen darbeciler yargı önünde
hesap veriyorlar.
Ama hayaller bitmiyor.
Hala AK Parti’yi iktidardan uzaklaştıracak formüller aranıyor.
Demokrasilerde bu suç değil elbette.
Plan yapmak da serbest, bu planları eleştirmek de...
Şimdi bazıları Haziran ayına kadar
koalisyon hayaliyle yatıp kalkacak.
Kılıçdaroğlu’nu başbakan, Bahçeli’yi başbakan yardımcısı görecekler.
Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarını
Yüce Divan önünde yargıladıklarını düşleyecekler.
Onların büyük ikramiyesi bu.
Çünkü amortisi yüksek.
Böyle bir iktidarda, Ecevit döneminde olduğu gibi istedikleri yasayı çıkartır, Yılmaz döneminde olduğu gibi istedikleri ihaleyi istedikleri şartlarda alabilirler.
Bırakalım 6 ay boyunca hayallerini serbestçe kursunlar.
Darbeden medet ummayı bırakıp bu noktaya gelmeleri bile şahane bir gelişme.
Halkın Cumhurbaşkanı
Diyarbakır’da pop star gibi muamele görmüş Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül.
Gazetelerde iki fotoğraf dikkatimi çekti.
Birinde konuşma kürsüsündeki Gül’ün cep telefonlarıyla fotoğrafını çekmeye çalışan insanlar.
Diğeri de Cumhurbaşkanı’na dokunmaya çalışan kadınlar.
Aslında halkın birlik ve beraberlik içinde haklarının peşinde olduğunun
göstergesi.
Kürtçe konuşmak istiyorlar, kültürlerine sahip çıkmak istiyorlar.
Bejan Matur’un dün Zaman’da vurguladığı gibi “Bir Diyarbakırlı istediği zaman Türkiye’nin istediği yerine yerleşebilir” diyor Gül.
Matur’un da ifade ettiği gibi “Memleketin bir köşesini kendinizin ilan ederseniz başka köşelerini kendine mal edeceklerin önüne geçemezsiniz.”
Cumhurbaşkanı, sıkıntılı bir Milli
Güvenlik Kurulu bildirisinin ardından bölgeye doğru ve sıcak mesajlar verdi.
Halkın Cumhurbaşkanı olduğunu gösterdi.
Bravo Kılıçdaroğlu
CHP lideri sandıkta ne oy alır bilinmez ama ortaya koyduğu iddia önemli.
Artık sandığın tek yol olması da bunda etkili elbette. Ankara’da oturup bürokratlarla paslaşarak Türkiye’yi perde arkasından yönetmek devri sona erdi.
O yüzden Deniz
Baykal gibi parti merkezinden çıkmadan, grup toplantılarında konuşarak
siyaset yapma devri bitti.
Halka gitmek lazım.
Kemal Bey de bunu yapıyor.
Yılbaşı gecesini Soma’da madencilerle geçirmesi hem sembolik olarak önemli hem de sosyal demokrat olma iddiasındaki bir partiye yakışan bir tavır.
Sırada Diyarbakır,
Hakkari,
Yüksekova da olmalı.
Kürtlere, “Kürt” diyerek hitap edip vizyonu genişletmeli.
Şimdilik söyleyeceğimiz, “Yetmez ama
evet” olacaktır.