Dink
soruşturması derinleştirilmezse,
Ergenekon şebekesiyle ilişkisi kurulmazsa bu
dava '
katilden çocuk üretmiş' olur.
Hrant Dink davasını, defalarca izledim. Bir değil, iki değil, üç değil... İzlenimimi, Radikal’de ‘Bu
duruşma salonundan
adalet çıkmaz’ yazısıyla ifade ettim. O yazıdan ötürü yargılanıyorum.
Ve dün, Hrant Dink davasında,
katil zanlısı Ogün Samast’ın bu dosyasının tefrik edilerek ‘
İstanbul Çocuk Ağır
Ceza Mahkemesi’ne gönderilmesi’ kararı verildi!
Bu vesileyle
Türkiye’nin yargıçları ve savcılarına,
AİHM’nin 14
Eylül 2010’da verdiği ve Türk Dışişleri’nin
itiraz etmekten vazgeçtiği, Hrant Dink davasıyla ilgili kararı hatırlatmakta yarar var. AİHM,
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni hem ‘vatandaşının yaşama hakkını koruyamadığı’ için hem de Hrant Dink
cinayetine ilişkin ‘etkili bir soruşturma yürütmediği’ gerekçesiyle mahkûm etmişti.
Bu kararın ardından ‘etkili bir soruşturma’ yürütülmesine yönelinmesinden vazgeçtik, dünden itibaren, Hrant Dink’in katil zanlısı Ogün Samast’ın ‘ödüllenmesine’ doğru gitme ihtimali olan bir sürecin önü açıldı.
Utanç verici karar
Hrant
Dink cinayeti davasının dünkü duruşmasında alınan ve Türkiye’nin vicdan sahibi insanlarını derinden ve bir kez daha yaralayan kararın ardından, TRT-Haber’in her gün saat 13.00’te Hülya Hökenek tarafından yayımlanan ‘45 Dakika’ programını izliyorum. ‘Hrant’ adlı 700 sayfalık, bugüne dek yayımlanmış tek Hrant Dink biyografisinin yazarı Tuba
Çandar konuşuyor, Rakel Dink’in Hrant’ın cenaze töreninde yaptığı o unutulmaz konuşmayı hatırlatıyor:
“Yaşı kaç olursa olsun, on yedi veya yirmi yedi, katil kim olursa olsun, bir zamanlar bebek olduklarını biliyorum. Bir bebekten bir katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapılamaz kardeşlerim” diye haykırdığı o sözcükleri bir kez daha telaffuz ediyor ve şöyle devam ediyor:
“Aradan geçen üç buçuk yılı aşkın süre içinde, bu karanlığın üzerine gidilmediğini, bu karanlığın sorgulanmadığını hepimiz görüyorduk. Bir bebekten bir katil yaratan karanlığın sorgulanmadığını yaşadığımız gibi, bir katilden çocuk yaratıldığına
tanık oluyoruz bugün. Bu kararı, hukuk ve adalet adına utanç verici buluyorum. Ve Türkiye’de vicdan sahibi herkesin de öyle düşündüğünü biliyorum.”
Hukuk ve adaletin farkı
Evet, böyle düşünüyor. Hukuk ile adalet aynı şey değildir. Hukuksuz adalet olmaz ama hukuk eşittir adalet değildir. Adalet kavramı, doğrudan ‘vicdan’la ilgilidir. Söz konusu kararın, hukuk ile ilişkisi tartışılabilirse de adaletle ilişkisi olmadığı tartışmasızdır.
Ogün Samast’ın avukatının ‘taş atan çocuklar’a ilişkin çıkan
yasa hükümlerinden yararlanarak, müvekkilinin ‘çocuk ağır ceza mahkemesinde yargılanması’ talebinde bulunması
doğal. Mahkemenin bu talebe uyması da kâğıt üzerinde yanlış görülmeyebilir.
Ogün Samast’a
tahliye yolu
Hrant Dink davasını gören mahkemenin dünkü kararından sonra, duruşmaya giren bazı avukatlarla görüştüm. Ogün Samast’ın avukatının –haklı olarak- müvekkilinin bir süre sonra tahliyesini umduğunu öğrenmiştim. Mümkündür. Bana söylenen, O.S.’nin çocuk mahkemesinde yargılanması durumunda,
Avrupa ölçülerine göre alabileceği cezanın alt sınırı 7.5 yıl
hapis olduğuna ve 3.5 yılı aşkın süredir de cezaevinde bulunduğuna göre, tahliyesinin pekâlâ mümkün olabileceği yönünde.
Hrant Dink cinayetini ‘varoşların kahvelerinde oyun oynayan çocukların öfkesi’yle açıklamaya çalışarak sulandıran ve saptıran ve cinayet tarihinde benimle polemiğe giren
gazete yöneticisi yazarlar türemişti.
Ogün Samast’ın tahliyesiyle onların istediği sonuç yerine gelmiş olur. Hukuka saygılı olmamız gerektiği için söylenecek bir şey de kalmaz. Hatta, bir gazetede tahliye edilmiş Ogün Samast’la yapılacak bir sit.com’cu röportajını kim okumaz? Kim bunu büyük bir gazetecilik başarısı görmez. Mesela ben, mutlaka okurum. Herkes okur.
Ergenekon ilişkisi
Bu arada, 1997 ile 2005 arasında JİTEM’de haber elemanı olarak çalıştığını söyleyen ve
Çorum İskilip Açık Cezaevi’nde yatan
Erhan Özen,
Malatya Zirve Kitabevi katliamı ile Hrant Dink cinayetinin faillerinin aynı olduğunu ileri sürüyor ve “Agos’un etrafında fotoğraflama çalışmaları yaptım. Agos’un çevresini, oranın trafiğini, Agos’a giren çıkan herkesi çekiyordum.
Şiran (Em. General
Veli Küçük’e bağlı çalıştığını öne sürdüğü kişinin kod adı) Hrant Dink için ‘Bu adamın kalemi kırıldı artık pisi pisine gidecek’ diyordu. Hrant Dink’i Agos’un önünden arabayla aldık. Yolda hiçbir konuşmamız olmadı. Yabancılar Mezarlığı’na gittik. Bir müddet Hrant Dink o arabada kaldıktan sonra Yusuf’la (bir başka kod adlı) döndü. Daha sonra ben diğer araçtakinin Yusuf ve Şiran’dan
Sevgi Erenerol (Ergenekon sanığı,
tutuklu) olduğunu öğrendim. Hrant Dink’in uyarıldığını söylüyorlardı” diye konuşuyor.
Yani?
Yani, Hrant Dink cinayeti soruşturması derinleştirilmezse, Ergenekoncu cinayet şebekesiyle ilişkisi kurulmazsa ve AİHM kararı yerine getirilmezse bu dava ‘katilden çocuk üretmiş’ olur.
Bu davadan ‘adalet’ çıkmamış olur.
Ve adalet sağlayamayan bir yargı, -iktidarı dahil- Türkiye’nin boynuna dolanır