Anamuhalefet Partisi adına
basın toplantısı düzenleyip Cumhurbaşkanı’nı
hedef alan bir siyasetçiden ciddiyet beklemez hakkımız herhalde.
Daha önceki cumhurbaşkanlarının 29
Ekim davetiyelerini incelemeden Abdullah Gül’ü hedef alan İnce’nin
laiklik üzerine söylevi elbette gayri ciddidir.
Çünkü laiklik duruşu müşteri kazanmaya çalışan kötü
lokanta işletmesine benziyor.
İnce, pişirdiği yemeği tadmadan satan, tadına güvenmeyen, hatta tadını umursamayan lokantacı gibi.
Ben böyle lokantaya gitmem.
İkincisi, bir siyasetçinin dilinde, üslubunda hedefindeki insanların ruh halini dikkate alması gerekir.
Özellikler de kadın haklarını savunduğunu iddia eden bir siyasetçinin.
Şimdi Hayrunnisa Hanım, Abdullah Gül’ün eşi sıfatıyla uzun zamandır
Ankara ve
Türkiye sahnesinde.
Daha da ötesi uluslararası sahnede.
Sizin komutanlarınız, kendisinin elini sıkmamak için havaalanlarında
komik duruma düştü.
O komutanlar, “Cumhurbaşkanı mı diyelim, Cumhurbaşkanım mı diyelim” ucuzluğuna bile
başvurdu.
Tarihin en kritik “m”si buydu herhalde.
“Cumhurbaşkanı” deyince laik diren
işçi oluyorsun, “Cumhurbaşkanım” deyince işbirlikçi.
“M” m olalı böyle itibar görmemiştir yani.
Sonunda kimi komutanlar Çankaya’nın
halk nezdindeki meşruiyet artışını, kendi meşruiyet kaybını gördü ve “hizaya geldi.”
Göremeyen
CHP.
Bunu yaparken de, siyasetin dolaylı biçimde göbeğinde olan kadınları incitiyor, duygularını yaralıyor.
Hayrunnisa Gül’ü laik rejime tehdit kabul ederken, kendini yukarıda onu aşağıda görüyor.
Bu köşe yayınlandığında Habertürk’ün
seçim anketi basılmış olacak.
CHP’nin ne kadar yukarıda olduğu bu anketle bir kez daha ortaya çıkacak.
Yüzde 25’i aşmayacağını düşünüyorum.
Bu ülkenin kadınını, inançlarını ve değerlerini doğrudan hedef alan bir partinin, bu coğrafyada 25 olması bile mucize aslında.
İnce olamıyorsanız, kaba olmayın.
Susun yeter.
Kılıçdaroğlu’na Blair lazım
CHP lideri partisinin arızalarını biliyor, görüyor.
Neyin yapılmaması gerektiği konusunda fikir sahibi.
29 Ekim resepsiyonuna katılma konusunda sekter bir tavır almamış olması bunun göstergesi.
Ama iki eksiği var.
Birincisi yapılması gerekeni görmüyor, göremiyor.
İkincisi, kendi iradesini ortaya koymakta güç sahibi değil.
Muharrem İnce çıkıp “Resepsiyona
katılım olursa
istifa ederim” resti çektiğinde, “Haydi sana güle güle” diyemiyor, “Henüz davetiye gelmedi” diyebiliyor.
Sanki onun davetiyesinde laiklik konusunda özel güvenceler olacakmış gibi.
Doğru tutumun resepsiyona katılım olduğunu biliyor.
Bunun siyaseten de doğru olduğunun farkında.
Zaten üniversitede başörtüsü öz
gürlüğünü savunan bir siyasetçinin başka türlü davranması, tüm inandırıcılığının sona ermesi, kendini inkarı olur.
CHP’nin kendi dengeleri Kılıçdaroğlu’nun lider tavrı koymasına engel oluyor ama bu Kemal Bey’in CHP’yi doğru yöne çekme çabası içinde olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
CHP ve seçmenin değişmesi gerekiyor.
Çünkü Türkiye çok hızlı değişiyor.
Bunun için ihtiyaç olan isim,
Tony Blair.
Kemal Bey’in yerinde olsam, ne yapar ne eder, Blair’i CHP’ye
danışman olmaya ikna ederdim.
Çünkü o sadece
İngiliz İşçi Partisi ve tutucu seçmenini değiştirmekle kalmadı, ülkesini de değiştirdi.
Kılıçdaroğlu’na lazım olan öyle bir vizyon.
Hay allah işler yine iyi gitti
İşsizlik azalmış,
bütçe açığı azalmış, ihracat artmış.
Türk
Hava Yolları yeni, dev uçaklar alıyormuş.
Batı sermayesi Türkiye’yi yatırım üssü seçmiş.
Bunlar laikçilere kötü haber.
Onlar, “dinci”
iktidar döneminde meydana gelen her olumlu gelişmeyi karalar bağlayarak karşılıyor.
Biraz rahat olsalar, herkes rahatlayacak, iyi haberlerin tadını çıkaracağız.
Ama “ince ince” matem tutuyorlar.