Genelkurmay Başkanlığı
bedelli askerlik ve askerlik süresinin kısaltılmasına bölgedeki istikrarsızlık ve içerdeki çatışma ortamını gerekçe göstererek karşı çıkıyormuş.
Önce,
terörle mücadele...
Genelkurmay Başkanlığı, bedelli askerliğe herhalde, “Yoksul
gençler dağlarda çatışıp can verirken varsılların bir bedel ödeyip sıyırması
adalet duygusunu zedeler” diye karşı çıkıyor.
Saçma.
Çünkü
Türkiye’de sıradan her insan, varlıklı veya önemli
aile mensubu gençlerin dağlarda çatışmak zorunda olmadığını biliyor.
Adamını bulan, doğru ilişki kuran herkes oğlunun Ankara’da Genelkurmay’da veya çatışma ortamından uzak merkezlerde askerlik yapmasını sağladığını biliyor.
Birkaç kişinin cebi dolacağına devletin bütçesi dolsa daha iyi olur diyerek bedelliye
evet demek daha gerçekçi olsa gerek.
Cenazelerin kalktığı camilere
bakan herkes “
şehitlikte adalet” olmadığı gerçeğini görür.
Şehitlik
yoksul gençlere düşen bir görev.
Zenginlere ve siyasi ilişkileri güçlü olanlara
karargah veya
Fenerbahçe Orduevi düşüyor.
O nedenle
bedelli askerlik adalet duygusunu zedeler martavalı atmayın, şu anki uygulamanın adaletle yakın uzak ilgisi yok.
Hiç olmazsa hakkı olan insanları mutsuz etmeyin.
İstikrarsız ortamda asker ihtiyacı ise tam bir
masal.
Çünkü
silah altına aldığınız her 4 gençten birine şoförlük,
garsonluk, kuaförlük yaptırıyorsunuz.
Keyfiniz sağlansın diye genç çocukları
modern serf gibi kullanıyorsunuz.
Bu uygulamanın gençlere haksızlığı bir yana,
ülke ekonomisine maliyeti ortada.
Onun için, bu hizmetleri özelleştirip çocukların zorunlu askerlik süresini en aza indirmenizi beklemek herkesin hakkıdır.
Gazeteciler, Bayram Gazetesine karşı çıkın
Bayram
gazetesi geleneği yeniden başlayacakmış.
Oysa kaldırana kadar canımız çıkmıştı.
Tatil programlarını yaptığımız o bayram, çalışmak zorunda kalmamız yetmemiş,
mahkeme kararlarıyla mücadele için günlerce gazetede sabahlamıştık.
Son söyleyeceğimi, baştan söyleyeyim, Bayram Gazetesi, daha az gazete çalışanı demektir.
O zamanki
Sabah yönetimi olarak Bayram Gazetesi’ne ne biraz daha fazla gazete satabilmek için ne de biraz daha ilan geliri elde etmek için karşı çıkmıştık.
Hatta, bayram boyunca elde edilen ilan gelirini Cemiyete vermeyi taahhüt bile etmiştik.
Çünkü gazetelerin bayramda yayına ara vermeleri,
okuma alışkanlığını güçlü olmadığı ülkemizde, bayram sonrası eski tirajı elde etmek için ağır bir
promosyon kampanyası yapmamızı gerektiriyordu.
Bayram Gazetesi’ne son verdiğimiz yıl yaptığımız toplantının konusu, 100 otomobillik bir kampanyaydı.
Okurların bayram öncesi kesmeye başladıkları kuponlara bayram sonrası da devam etmesini hedefliyorduk.
Unutmayın ki, promosyona yatırım yapan bir gazete yazı kadrosu harcamasını keser.
Ürün değil
hediye öne geçer.
Bayram Gazetesi’nin dönüşü giderek hızlanan bu sürece güç katacaktır.
Sonuçta kaybeden yazı kadrosu olacaktır.
O nedenle işinizin uzun vadede yaşaması için bu fikre karşı çıkın.
Seçmenini seçen yüksek yargı
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun önemli sayıda üyesi
istifa etti.
Bir kısmının görev süresinin dolduğu, bir kısmının ise yeni görevlere
aday olduğu söyleniyor.
İstifa gibi, yeni göreve
adaylık da bir haktır.
Ancak aday olanlar oy kullanacak seçmenleri tek tek belirlemişse demokrasiden sözetmek mümkün olmaz herhalde.
Türkiye’de yüksek yargıda olan da tam bu.
Yargıtay ve
Danıştay üyeleri son referanduma kadar,
HSYK üyelerini, onlar da yeni yüksek yargı üyelerini belirliyordu.
Sonra onların seçtiği üyeler, onları daha üst göreve getirme doğrultusunada oy kullanıyordu.
Yani, “al gülüm-ver gülüm” sistemi.
Bu istifaları, bir
seçim yatırımı gibi görmek daha doğru.
Bunlar
Pakistan değil, Türkiye
tipi istifa.
Milliyet’in haberi için Star’a dava açmak
Yorum yok. Ağzımı açmam.
Çünkü yazdığım yazılara aynı
adliye dava açıyor.
İfade vermeye gitmekten yoruldum.