Cumartesi günü kendimi 1970'li yıllarda hissettim. Taksim'deki bir otelde, 'Yetmez ama Evet' platformunun bir toplantısı vardı.
Çeşitli kesimlerden insanlar, niye "Yetmez ama Evet!" dediklerini anlatmak üzere bir araya gelmişlerdi.
Platformun başını Genç Siviller ile DSİP (Devrimci Sosyalist
İşçi Partisi) çekiyordu.
Toplantıya gittiğimde bir masanın ardını gösterdi
arkadaşlar. Dinleyicilerin ve kameraların karşısına dizildik.
Genç bir kadına "Siz kimlerdensiniz" diye sordum. "DSİP" dedi. Tabii anında potu kırdım: "Haa, Roni'nin partisi mi?" Biraz bozuldu arkadaş. "Birçok kişi bizi öyle tanıyor" dedi.
(Roni dediğim
Roni Margulies. Hem sosyalist, hem
Yahudi, hem
evetçi olan
Taraf yazarı.)
***
Neyse... Toplantı yazar Adalet Ağaoğlu'nun konuşması ile başladı. Ardından Demokrat
Yargı Derneği
Eşbaşkanı, hukuk doçenti
Osman Can konuştu.
Tam üçüncü kişiye geçiliyordu ki konuşmacılar arasında oturan bir
genç ayağa kalkıp, "Ben de bir şey söyleyeceğim" dedi.
Paneli yönetenler, "Şu anda soru almıyoruz, konuşmalar bitince sorarsınız" dedi. Oğlan, "Soru sormayacağım, bir şey söyleyeceğim" diye ısrar etti.
Ve ondan sonra, ani bir vites değişimle ses seviyesini üçe beşe katlayarak bağırmaya başladı. Evetçileri bir şeylerle suçluyordu.
Birileri işin nereye varacağını anladı. "Çıkar mısınız dışarı" filan dediler.
Oğlan, "Demokrasi varsa ben de konuşacağım" dedi ve devam etti. Bu arada panelin afişlerini yırtıyordu.
Bunun üzerine, paneli düzenleyenler, beni hayretlere düşüren bir yumuşaklıkla, oğlanı dışarıya çıkarmaya çalıştılar.
O anda birkaç kişi daha aynı biçimde bağırmaya başladı. İçlerinde bir de kız vardı. Ufak tefek bir şeydi ama cırtlak sesi pek güçlüydü.
Tabii kameralar orada olmasa böyle bir şey yapmazlardı. Amaçları hem paneli sabote etmek, hem de seyircide "Evet toplantıları
kavgalı geçiyor" izlenimini uyandırmaktı.
***
Yukarıda "hayret verici yumuşaklık" dedim. Çünkü 1970'lerdeki panellerde böyle nezaket sahneleri olmazdı.
Sabotaj ve provokasyon amaçlı davetsiz
misafir en fazla bir kere uyarılır, hâlâ ısrar ederse, western filmlerindeki gibi, bir güzel ıslatılıp kapının önüne konurdu.
Ancak "ıslanan" biz olduk!
İtiş kakış esnasında masada duran sürahi devrildi. Benim sol, hemen yanımda oturan Ahmet Kekeç'in de sağ bacağı sırılsıklam oldu.
Gülüp geçtim. Benim asıl canımı sıkan 81 yaşındaki Adalet Hanıma (ve yanındaki Osman Can'a) yumurta atmaları oldu.
O yaştaki bir kadına yumurta atılır mı? Yuh!
Yaptığı da ne; bir konudaki fikrini açıklıyor...
Oğlan bir de, "Burada
demokrasi varsa..." filan diye naralar atmaz mı? Sahtekârlığın daniskası.
Kemalist solcular benzeri bir
sabotaja İzmir'de girişip; Nabi Yağcı,
Ferhat Kentel,
Abdurrahman Dilipak, Roni Margulies'li paneli engellemeye çalışmış.
Irksal olanını bilmem ama "siyasi soy" diye bir şey var. Bunların abileri de böyle değil miydi?
Veli Küçük ile Kemal Kerinçsiz tayfası konferanslarda, duruşmalarda aynısını yapmıyor muydu?
Bunlar da Küçük
Ergenekon işte.
***
Referandumda çıkacak bir 'Evet'e bel bağlayanlar var. 'Evet' sonucu elbette önemli ama ortalık güllük gülistanlık olmayacak.
Özellikle 'Evet-
Hayır' farkı 10 puan ve altı olursa, seyreyleyin koparacakları vaveylayı.
Çünkü hiçbir zümre maddi ve manevi gücünü direnmeden bırakmaz. Hele elinin altında böyle eğitimli haytalar varken...
Bürokrasi, demokrasiye karşı direniyor işte. Olay bu!
Bazı aymaz
Kürtler de, "Kimle kavga ediyorsam, onunla barışırım" deyip hâlâ bu otoriter
bürokrasiyle anlaşabileceğini sanıyor.
Allah akıl fikir versin.