Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde,
iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri, şahsî menfaatlerini, müstevlîlerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler.”
Mustafa Kemal Atatürk, Gençliğe Hitabesi’ni kaleme alırken hangi koşulları düşünmüştü bilemem.
Ancak
Kurtuluş Savaşı’nı başlattığında, ordu içinde bile kendisini
hain görenler olduğuna göre her ihtimali gözönüne almış olmalı.
O nedenle, bugün hayatta olsaydı,
Hantepe ve benzeri
baskınları nasıl yorumlardı merak ediyorum.
Çünkü bu olaylar gaflet ve delaletin tipik örnekleri.
Bakın Hantepe’de
piyade üsteğmen Çetin Aylar, piyade uzman çavuşlar Mesut Keklikçi, Turgay Yılmaz, Ayhan Say, piyade uzman onbaşı Samet Yılmaz, onbaşı
Hakan Yutkun.
Memleketin dörtbir yanından gelmiş gençlerdi hepsi.
Komutanları onların kendilerinden kat be kat üstün bir güce karşı umutsuzca çarpışmasını naklen izledi.
Ve de parmağını kımıldatmadı.
Baskın öncesi, öncü birlikte görev alan 50 askeri geri çekti.
İstihbarat raporlarını örtbas etti.
Daha önemlisi Heronların tespit ettiği, bölgede toplanan PKK’lıları görmezden geldi?
Bu kararı kim verdi?
Bu çocukları ölüme kim gönderdi?
Bu sorularn cevabı verilmek zorunda.
Bu sorular görmezden gelinerek yokluğa ve unutulmaya mahkum edilemez.
Bu milletin vicdanı bu soruların cevaplanmasını zorunlu kılıyor.
Altı şehidin anısına saygı bu soruların cevabını mutlak hale getiriyor.
Bu çocuklar neden öldü öğreneceğiz mutlaka ve o zaman onlar öldükleriyle kalmayacaklar.
Bu onlara olan bir borcumuz.
Ermeni çocuğu!
İş döndü soy
sopa dayandı.
Son
bomba da
Melih Gökçek’ten geldi.
Melih Bey,
Kemal Kılıçdaroğlu için “Annesi Ermeni” dedi.
Bak rezile...
Hemen zincire vurulmalı, meclisten atıl
malı, insan içine sokulmamalı.
Zaten bir insanın annesinin Ermeni olduğunun ortaya çıkması utancından ölmesine yetip artar.
Biz bu Ermenilerin soyunu kuruttuk sanıyorduk, meğerse kurutmamışlar.
Bir de çocukları olmuş.
Herhalde saf
ırkçılık bu olsa gerek.
Hitler bile
şapka çıkarırdı bu kadarına.
Korku cumhuriyeti ve
Baykal
Daha ilk günkü
gazete manşetlerinden belliydi nasıl bir tezgah olduğu.
Sayın Baykal da çok iyi biliyordu tezgahın arkasındaki güçleri.
Şimdi bu oyunun aylar öncesinden planlandığı ortaya çıkıyor.
Baykal kaseti, Heron olayı, baskınlar...
Hepsi gerçek korku cumhuriyetini su yüzüne çıkarıyor.
12
Eylül bu cumhuriyetin tabutuna çakılacak civiler açısından bir dönüm noktası olacak.
Bravo Berberoğlu
Pakistan faciasında Batı medyasının gösterdiği duyarılılığın onda birini
Türkiye medyası göstermedi.
Pakistan yok sayıldı.
Muhafazakar medya da, laikçi medya da aynı tutum içinde kaldı.
Sonunda bu görmezliği
Hürriyet kırdı ve iki önemli manşetle bu insanlık dramını burnumuza dayadı.
Onun için Enis Berberoğlu’nu kutluyorum.