Neşe Düzel, üst üste tarihe
kayıt düşüyor.
Gazeteler günlük haber araçlarıdır. Böylece kendiliğinden tarih arşivi oluştururlar. Gazeteciyi ise, kendi nezdinde kendi mesleğinde anlamlı kılan, uzun yıllar sonra ‘tarihi referans’ oluşturabilecek bilgiler, belgeler üretebilmesidir. Neşe, haftalardır bunu yapıyor.
Neşe Düzel, basınımızda son yıllarda ortaya çıkan ‘Pazartesi söyleşileri’nin duayeni sayılır. Onun farkı, o günün gündemi açısından yankı yaratacak söyleşilerin ötesine geçebilmesi ve, o haftanın gündemiyle sınırlı kalmayacak cinsten, kalıcı bir ‘tarihi referans arşivi’ oluşturması. Son iki haftanın ve özellikle onyıllardır Stockholm’de yaşayan
Kürdistan Sosyalist Partisi’nin kurucu lideri
Kemal Burkay ile yaptığı en son ‘Pazartesi söyleşisi’ ,
PKK ve Abdullah
Öcalan olgusuna çok önemli ışık tutuyor.
Ben, bu gazeteye Radikal’e geldiğim
vakit, Neşe Taraf’a gitmişti ve Genel Yayın Yönetmeni
İsmet Berkan, Pazartesi söyleşilerinin boşalan yerini Neşe Düzel’den başka kimsenin dolduramayacağını bana söylemişti. Radikal’deki yerini, onun geri dönmesini bekleyerek boş tutuyordu.
Taraf’ta iki gün üst üste yayımlanan Kemal Burkay söyleşisinin bazı bölümlerini aynen Radikal’in bu köşesine alarak, dolmayan yerini kısmen doldurmaya çalışmak istiyorum.
***
İşte, Neşe Düzel’in, uzun siyasi hayatının her deminde şiddete ve silaha karşı çıkmış olan ve
Abdullah Öcalan’ın sürekli muhalifi Kemal Burkay ile söyleşisinin can alıcı bölümleri:
-Öcalan’ın Cemil Esat’la (
Suriye Devlet Başkanı
Hafız Esad’ın kardeşi, bugünkü Devlet Başkanı Başşar Esad’ın amcası, cç) ilişkileri nasıldı?
-Bizi yemeğe davet etmişti.
Yemek yedik, sonra sohbet ettik. Cemil Esat bana “Siz Avrupa’ya gitmekle yanlış yaptınız. Bu iş, ateş ve barutla çözülür. Barışla falan olmaz” dedi. O sırada biz PKK’yla
protokol yapmışız. PKK, Türk ordusuyla tek taraflı
ateşkes ilan etmiş, ziyaretimizde Cemil Esat’ın bize çektiği nutuk bu! Nitekim, ateşkes herkesin ortak çabasıyla bozuldu. En büyük çabayı da Türkiye’deki militarizm yaptı. Bingöl’de silahsız 33 asker öldürüldü.
-Öcalan’a bu katliamı sordunuz mu?
-O sırada aramızda telefonlaşma vardı. “Bu çok kötü oldu. Ateşkes sürecinde niye yaptınız bunu? Silahsız askerleri niye kurşuna dizdiniz?” diye sordum. “Valla benim de haberim yok. Ama üstlenmek zorunda kaldım” dedi. Bana söylediği aynen buydu.
-İkna oldunuz mu?
-Ben oldum. Öcalan’ın her söylediğinin doğru olmadığını biliyordum ama onun yalanlarıyla doğrularını ayıracak bir deneyimim vardı...
-Son dönemde PKK saldırılarının yoğunlaşmasının, Öcalan’ın muhatap alınma isteğinin bir sonucu olduğu da söyleniyor. Şiddetin tırmandırılmasında bu tür hesaplar yok mu sizce?
-Olabilir ama onlar yan hesaplardır. Belirleyici hesaplar değildir. Şunu tespit edelim. PKK’nın sürdürdüğü savaş PKK’nın de çıkarına değil. O insanları öldürmekte bir çıkarları yok. Çünkü istemleri ne? En fazla
demokratik özerklik istiyorlar. Bunun için dağda olmaları, savaşmaları gerekmiyor. Bu istemlerini, bir
legal parti yoluyla da dile getirebilirler. Bu olanak var. Bunu yapsalar, çok daha büyük güç toplarlar ve bölgede
AK Parti’yi geride bırakırlar. Ama dağdaki kadroların bir kısmı
derin devlet tarafından
kontrol ediliyor. Yalnız şu yanlış anlaşılmasın... Ben PKK’nın bütün komutanları ve savaşan bütün insanlar ajandır demiyorum.
-Ne diyorsunuz?
-“PKK’nın o kadarlık bölümü de yetiyor” diyorum. Nitekim zaman zaman saldırıları tırmandırıyorlar. Şimdiki amaç, referandumda hayır oyu çıkarmak ve seçimlerde AK Parti hükümetini düşürmek... Bakın... Barış ve
demokrasi karşıtları çok acımasızdırlar. Bunlar, Türk-
Kürt çatışmasına yol açabilecek eylemleri de tezgâhlarlar. Çünkü eskiden beri böyle yaptılar.
-Geçmişte tam olarak ne yaptılar?
-Bir sürü kanlı saldırı, PKK kılığına girmiş özel timler, kontrgerilla,
Ergenekoncular tarafından yapıldı. Muhtemelen Heron olayı da böyle bir şey. Türk medyası görevini yapmadı ve kamuoyu bunları öğrenemedi. Biz PKK’yı deşifre ediyoruz ama Türk medyası kendi derin devletine dokunamıyor.
-Biraz haksızlık etmiş olmuyor musunuz?
-Türk medyası Taraf’tan ve bazı demokrat yazarlardan ibaret değil Neşe Hanım. PKK savaşı bırakmak istese bile bırakamıyor. Derin devlet, silahları bırakma fırsatını PKK’ye vermiyor. Şunu bilelim! Eğer Türk devleti demokrasi içinde çözümü kabul etseydi, PKK bunu dünden kabul etmişti. Dökülen kanın sorumlusu son tahlilde, PKK’den ziyade derin devlettir. PKK, derin devletin işbirlikçisidir. Öcalan
avukat görüşmelerinde hep AK Parti’yi suçladı. Orduyu hiç suçlamadı.
-Sizce niye?
-Öcalan, orduyu hep korudu. Atatürk’ten, Kemalizm’den bahsetti, övdü. Bütün bunlar mesajdı. Yoksa Öcalan da biliyor, anayasa değişikliğinin Kürtlerden yana olduğunu. “Evet oyu verin” demesi lazım ama diyemiyor.
-Silahlı mücadele nasıl ve ne zaman biter bu durumda?
-Bu sorun PKK’yle çözülmez. Bu sorun, derin devletin ve militarist politikanın yenilgiye uğratılmasıyla biter. Ama gene de Hükümet’in militarizmin engellemelerine ve komplolarına, statükonun aşırı direnişine rağmen, ortamı normalleştirmek için yapabileceği çok şey var. BDP ve PKK’yle görüşmekten korkmamak lazım. PKK’yle görüşmeler çok açık yapılmayabilir. PKK içinde bu tür görüşmeleri, barış sürecini sabote etmek isteyenler olsa bile, PKK dolaylı görüşmelere kapalı değil. Murat
Karayılan bunu istiyordu. Burada şu nokta çok önemli. Dağdaki adam indiği zaman cezaevine girmeyeceğini bilmeli. Çözümün anahtarı, silahların susturulması ve dağdakilerin indirilmesidir. Bunun için de BDP ve PKK’yle
diyalog şarttır.
PKK’nın kendisi hakkında ‘hiç iyi bir şey düşünmediğini’ de söyleyen Kemal Burkay, artık konjonktürün değiştiğini belirterek ‘PKK, kendi muhalefetini tek tek öldürerek susturamayacağını anladı Gerçi
Balyoz iddianamasinde ortaya çıktı. Derin devletin planlarında hâlâ aydınları öldürme kararları var ama derin devlet bunu hayata geçiremiyor. Eğer
Ergenekon davası olmasaydı pek çok aydın cinayeti daha görmüştük’ diyor.
***
Bugün aslında Osman
Baydemir’in ‘
bayrak’ konusundaki sözlerine ilişkin bir yazı yazmayı tasarlıyordum. Onun söylediklerine benzerşeyleri,
Barcelona Olimpiyatları’na atıf yaparak, geçen yıl ben kendisine söylemiştim.
Ahmet Altan, dün Taraf’da aynı konuyu hem de Barcelona Olimpiyatları göndermesi ile- yazmış. Dahası, Kenan Evren’in hem de aynı konudaki düşünceleri de
Osman Baydemir ile örtüşüyor!
Bir dahaki yazı konusu...