Geçenlerde AKP ve Gülen’i bitirme planıyla ilgili olarak yargılanan
Dursun Çiçek’in mahkemede yaptığı
savunma üzerine bir yazı yazmıştım. Yazıda Çiçek’in savunmasında Psikolojik Harekât (PH) taktikleri kullandığına dikkat çekmiştim. Yazının bir bölümünde şu değerlendirmeyi yapmıştım: “Çiçek savunmasında
Genelkurmay bünyesinde irticala mücadele için kurulan PH birimlerini gizleyerek ‘
İrtica ile Mücadele Eylem
Planı’nın ‘irticaa yönelik’ PH faaliyetleriyle yan yana getirip ‘yanlış’ bir
algı oluşturmaktan kaçınıyor ve bunda başarılı da oluyor. Böylece kamuoyunda sanki ‘irticaa’ ilişkin PH faaliyeti yokmuş gibi bir algı yaratılıyor. Çiçek burada ‘irticaa’ yönelik PH faaliyetleri de yapılıyor dese milletin aklına ‘o halde bu çalışma o faaliyetlerin bir parçası olabilir mi’ sorusu geleceğinden bundan özenle kaçınıyor.”
Dursun Çiçek’in çocukları –ki kendilerine saygı duyuyorum, babalarını savunmalarını da takdirle karşılıyorum- bu yazıya
cevap vermişler; “Gerek
savcılıkta gerekse mahkemedeki savunmasında Dursun Çiçek kendi şubesi olmayan 2. Bilgi Destek Şubesi’nin görevleri arasında irticayla mücadele olduğu, bu şubenin irtica.org web sitesini yönettiğini belirtti. Bu konuda da
Uslu gerçekleri çarptırıyor ve TSK’ya karşı uygulanan asimetrik
psikolojik harekatın başrol oyuncularından olduğunu bir kez daha gösteriyor” diyerek bana bir de “rol” biçmişler.
Gerçekten de Dursun Çiçek mahkemede verdiği savunmada “Psikolojik Harekât Dairesi adı verilen ve görev yaptığı Destek Daire Başkanlığı’nın beş şubeden oluştuğunu vurgularken, “Bunlardan ilki
terör konularına
bakan şubedir. İkincisi
havacılık ve istihbarat şubesidir ki sadece irticaa bakar. Benim görev yaptığım 3. Şube ise NATO, tatbikat ve dış konularla alakalı işlemlere bakar. İrticala uzaktan yakından alakası yok. Hulusi Gülbahar arkadaşın çalıştığı 4. Şube, Silahlı Kuvvetler’in halkla bütünleşmesi konularına bakar. Beşinci şube ise
destek şubesidir” dedi. Bir sonraki gün de “psikolojik harekâttaki görevinin yurtdışıyla ilgili olduğunu” iddia etmişti.
Oysa askerî savcının yazdığı iddianamede “Dursun Çiçek’in bir dönem görev yaptığı 3. Bilgi Destek Şubesi’nin görev ve ilgi alanı içinde “İrticai faaliyetlerle ilgili konuların” bulunduğu vurgulanıyor.
Şimdi ortaya ilginç bir durum çıkıyor. Ya Çiçek mahkemede “Benim görev yaptığım şubenin irticala uzaktan yakından alakası yok” diyerek PH yapıyor ve doğruları söylemiyor ya da askerî savcı ne yazdığını bilmiyor.
Askerî savcının kendi kurumundaki bir birimin irticai faaliyetlere ilişkin konularla ilgilenip ilgilenmediğini bilmemesi ve bunu iddianamesine yazması en hafif deyimiyle çelişkidir.
Çelişkiler sadece burada bitmiyor. Askerî savcılığın yaptığı “araştırmada” da bir dolu çelişki var. Çiçek’in çocuklarının hazırladığı siteden öğrendiğim kadarıyla
Ergenekon iddianamesinde gizli Tanık Efe, “Dursun Çiçek’in 2009 yılı
ocak veya şubat ayında 3.
Ordu Komutanlığı’ndaki seminere katıldığını ve 2009 yılında yapılan yerel seçimlerden 15-20 gün önce (7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15 mart tarihlerinde) veya 15 gün sonra (13, 14, 15 nisan tarihlerinde) Dursun Çiçek’i
Erzincan Orduevi’nde başsavcı ve birkaç rütbeli subayla kahvaltı yaparken gördüğünü” beyan etmiş. Bu iddiaya ilişkin askerî savcılık bir araştırma başlatmış. Dursun Çiçek’in, Erzincan iline gidip gitmediği, plan gerçekse dahi uygulanıp uygulanmadığı hususunda yaptığı tesbit şu: “Dursun Çiçek’in izinlerine ilişkin yazılar ve izin
belgeleri, Genelkurmay ve
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Karargahına giriş çıkış kayıtları, kullandığı 0 532 445 XX XX cep telefonuna ait
iletişim kayıtları (HTS kayıtları) baz
istasyon bilgileri, Türk Hava Yollarının Dursun Çiçek ile ilgili cevabi yazısı,
Kara Kuvvetleri Komutanlığının 3 üncü Ordu Komutanlığında 13-14 Ocak 2009 tarihlerinde düzenlenen İç
Güvenlik Seminerine
Albay Çiçek’in katılmadığına ilişkin cevabi yazısı birlikte incelenep değerlendirildiğinde, Dursun Çiçek’in 2009 yılında iddia edilen tarihlerde ve bu tarihler dışında herhangi bir tarihte Erzincan’a gitmediği, Erzincan Orduevinde veya başka bir yerde konaklamadığı.”
Bu değerlendirmeye balınca askerî savcının gerçekten ciddi bir araştırma yaptığını düşünürseniz yanılırsınız. Gizli
tanıklar Çiçek’i ocak ayında Erzincan’da yapılan seminerde gördüklerini daha sonra da mart ayında gördüklerini iddia ediyor. Askerî savcılık ise “araştırmasında” Çiçek’in 1
Mart 2009 ile 1
Nisan 2009 tarihleri arasında yasal izin kullanıp kullanmadığı, izin kullanmış ise nerede geçirdiği ve belirtilen tarihlerde görevli olarak Erzincan’a gidip gitmediği hususlarının bildirilmesini istiyor. Doğal olarak verilen cevapta araştırma mart ayı içinde yapılıyor. Gizli tanıkların iddia ettiği ocak ve şubat aylarına ilişkin bir araştırma görünmüyor. Yine askerî savcının “
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Karargahına giriş çıkış kayıtları,” dediği kayıtlar da Çiçek’in çocuklarının bize sunduğu belgeler de görüldüğü kadarıyla mart ayı kayıtlarını kapsıyor. Seminer’in olduğu iddia edilen döneme ilişkin veya
gizli tanıkların iddialarında yer alan ocak-şubat dönemine ilişkin giriş çıkış kayıtlarının istendiğine dair bir belge yok.
Dosyanın tamamını bilmiyorum. Ama göründüğü kadarıyla –umarım savcının elinde bu iddialarını güçlendirecek ek belgeler vardır- “araştırma” sonucu diye önümüze konan belgelere yakından bakınca bir gariplik olduğu anlaşılıyor. Çiçek’in çocuklarının elinde babalarının suçsuzluğuna ilişkin ek deliller varsa ve bunlara ikna olursam, bunları paylaşırlarsa,
adalet için onu savunmaya hazırım.