Kabul edelim ki, iki ihtilaflı
bölge ülkesi
Türkiye ile
İsrail arasında, ‘
hakem Washington’ nezdinde, İsrail’in ‘manevra alanı’ Türkiye’ye oranla daha kuvvetli. İsrail’in
Gazze yardım konvoyu saldırısından ötürü tüm dünyada itibar yitirdiği ve her alanda ‘tecrit olmakta’ olduğuna dair gözlemlerin çok isabetli olduğu
şüpheli.
İsrail’in Gazze yardım konvoyuna saldırısı, ilk günler dünyanın birçok yerinde büyük tepki çekti. Doğru. Dünyanın bir çok köşesinde İsrail’in saygınlığı fazla değil. Bu doğru. Ama bu doğrular toplamı, Türkiye-İsrail arasında çözülmemiş ihtilafta ve süregiden siyasi sürtüşmede, otomatik olarak, Türkiye’ye üstünlük ve
avantaj da sağlamış değil.
İsrail Başbakanı Bibi
Netanyahu, bugün Beyaz Saray’da, Başkan
Barack Obama ile uzun süredir beklenen ve Gazze yardım konvoyu saldırısı nedeniyle ertelenmiş görüşmesini gerçekleştirecek. Netanyahu, Obama görüşmesine gidene dek, özellikle
Filistinlilerle müzakere konusunda attığı adımlarla elini bir nebze güçlendirdi. Uzun süredir ilk kez doğrudan Filistin-İsrail görüşmesi mümkün oldu. İsrail
Savunma Bakanı Ehud
Barak, Filistin Yönetimi (
Ramallah) Başbakanı Selim Fayyad’la dün biraraya geldi.
Netanyahu’nun Obama’ya Filistinlilerle doğrudan müzakere planı sunması da bekleniyor.
Bu temasların,
Tayyip Erdoğan hükümetini sadece ‘
Hamas’la iş tutan’ ve üstelik ‘sonuç
alamayan’ bir görüntüye sokması tehlikesi de mevcut. Gelişmenin Türkiye boyutu bir yana, asıl önemli kısmı
Amerika boyutu ile ilgili.
Obama’nın, müthiş bir ‘
Amerikan hareketsizliği’ görüntüsü veren dış politikada, özellikle
Ortadoğu politikasında ‘bir şeylerin olduğu’na, ‘bir şeylerin değiştiği’ne ilişkin ‘başarı sinyali’ne ihtiyacı var, ki bu esas olarak Filistin-İsrail sahnesinde hareketlenme demek. Netanyahu, cebine bu ‘hareketlenme görüntüleri’ ve vaadini alarak Beyaz Saray’a gidiyor. Obama’yı hayli rahatlatacak bir gelişme. ‘Stratejik’ değil, ‘taktik’ planda. Ama,
Kasım ayında yaklaşan seçimler ve ‘lobi’nin etkisi düşünüldüğünde, İsrail ile işlerini yoluna koyuyor görüntüsüne Obama’nın çok ihtiyacı vardı.
Netanyahu, bunu Obama’ya sağladığı oranda, Türkiye’ye karşı da elini güçlendirmiş olacak. Washington’a bir ‘
hediye paketi’ ile gidecek Netanyahu’nun, Türkiye’den
özür dilemeye direnmesine Obama ‘
baskı’yla karşılık mı verecek?
Pek gerçekçi görünmüyor.
***
Haaretz’de dün Amir Oren imzasıyla yayımlanan bir yorum yazısında Netanyahu’nun ve Obama’nın müşterek özelliklerinin, her ikisinin de ‘hasımlarını caydıracak’ güce sahip olmamaları olduğunu görüşü savunuluyordu. ‘Kadife
eldiven içinde
demir yumruk’ stratejisi açısından, Oren, Obama’yı ‘kadife eldivenli ve kadife
yumruklu’, Netanyahu’yu ise ‘demir eldivenli, kadife yumruklu’ olarak tanımlıyor ve şu satırlara yer veriyor:
“Napolyon’dan bugüne, akıllı stratejinin standart tanımı ‘kadife eldiven içinde demir yumruk’ olmuştur. Güç ile arkalanmayan diplomasi yani hem gücü kullanma yeteneği ve rızası olmaması, retorikten ibarettir. Özellikle
İran Devlet Başkanı
Mahmud Ahmedinejad, Hamas lideri
Halit Meşal,
Hizbullah lideri Hasan
Nasrallah, el-Kaide lideri Usama bin Laden ve Türkiye Başbakanı
Recep Tayyip Erdoğan söz konusu olduğunda.”
Tayyip Erdoğan’ın nasıl bir listeye dahil edilmiş olduğunu bir yana bırakalım ama Netanyahu’nun bu isimlere yönelik diplomasisinin kendi ‘zayıflığı’ nedeniyle eleştirildiği bu yazıdaki şu satırlara dikkat edelim:
“Kendi payına Netanyahu, sürekli olarak zayıflık saçıyor. Sürekli olarak baskı altında gözü korkutuluyor ve her zaman baskıyı uygulayan en son kişiye teslim oluyor.
Tehdit ettiği
vakit, hem İsrail’in uluslararası itibarının başaşağı gitmiş olması ve hem de İsrail kamuoyunun kayıplara yol açma ihtimalini içeren askeri operasyonlara karşı olmasınden ötürü, tehditleri geçerli gözükmüyor. Ve (işgal altındaki) topraklara ve (
Yahudi) yerleşim merkezlerini asılıp kalması nedeniyle, İsrail’in tezlerinin güvenlik zeminini zora sokuyor.”
Netanyahu, Washington’da tam da bu eleştirildiği noktalarda belirli bir ‘esneklik’ sergilemek üzere gidiyor. Filistin konusunda ‘esneklik’ görüntüsü, Türkiye karşısında ‘katı’ durması için gerekli hale geldi. Veya, tersinden gidersek, Türkiye-İsrail ihtilafı, Netanyahu’nun Filistin konusunda Washington’un gözünü boyayacak bir ‘esneklik’ görüntüsüne bürünmesini mümkün kıldı.
Ancak, bu Türkiye’nin işini halletmiyor.
Dışişleri Bakanı
Ahmet Davutoğlu, İsrail’e üç seçenek sundu:
1)
Özür dileme; 2) Bunu yapmayacaksa, uluslararası
soruşturma komisyonunun kurulmasını kabul; 3) Bu ikisinin de olmaması halinde ilişkilerin kesilmesini göze alma.
Netanyahu, ‘özür dileme’ ve ‘tazminat’ın mümkün olmadığını bildirmişti. Gizli
Brüksel görüşmesi nedeniyle ‘kırdığı’
Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman ile görüştükten sonra.
Lieberman’ın kendisi ise, ‘Davutoğlu şartları’nı duyduktan sonra ‘özür dileme olmayacaktır’
diye kestirdi attı.
Bu arada, ‘üçüncü
koalisyon ortağı’ Savunma Bakanı
Ehud Barak, geçen hafta Davutoğlu Washington’da iken, Büyükelçi
Namık Tan ile birlikte kendisiyle görüşülmek istendiğini ama ‘özür ve tazminat’ konuları gündeme geleceği ve ‘bunlar için uygun zaman olmadığı’ gerekçesiyle, kendisinin söz konusu görüşme taleplerini kabul etmediğini söyledi.
Barak da ‘özür’e karşı ve Ben-Eliezer görüşmesini basına sızdıran da o.
Yani?
İsrail’deki üç koalisyon ortağı, Netanyahu-Lieberman-Barak, ‘Türkiye’den özür dilenmeyeceği’ni
Bibi’nin Obama görüşmesinin öncesinde açıkça ilân ettiler.
Yani, top Türkiye’nin sahasında.
***
Türkiye, seçime giden güzergâhta İsrail karşısında düşürüldüğü durumdan ötürü, adım adım ve kaçınılmaz olarak, ‘üçüncü seçeneğe’, yani İsrail ile ilişkilerin kesilmesine doğru yol alıyor.
Bunu yapamayan, bunu beceremeyen ve onca esip gürlemesine ve kükremesine karşı, İsrail karşısında hiçbir somut adım atamayan duruma Tayyip Erdoğan, hele şu zaman diliminden düşemez. Düşerse, imajının alacağı
hasar ile Türkiye’yi kolay kolay yönetemez.
İsrail ile ilişkileri kesmek ise Washington ile zaten Amerika’nın ‘hayal kırıklığı’ içine girdiği ikili ilişkileri, besbelli, daha da zora sokacak.
‘
Kürt sorunu’ içerde 25 yıllık bilançosundaki gibi tekrar ‘güvenlik sorunu’ haline dönüşmüşken,
Anayasa Mahkemesi ile kavgalı bir durum sürerken, bir de Washington ile mesafenin daha da açılması da, hükümetin devamı bakımından ‘riskli’.
Ama başka çaresi de yok.
Ya İsrail tarafından burnu sürtülen bir hükümetin başında nasıl ve ne kadar kalıyorsa kalacak veya İsrail’in burnunu sürten bir hükümet olarak, Amerika ile zedelenen ilişkileri bir yerden, bir vakitte toparlamaya bakacak.
Zor tercihler...