Karakolda doğru söyler, mahkemede şaşar” ünlü türküdür.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nunki de öyle.
Tunceli’de ya da gazetecinin karşısında yüreğindeki doğruyu söylüyor, parti genel merkezine gidince şaşıyor.
Kızların yüksek öğrenim hakkında da öyle oldu.
En iyisi CHP yandaşı medya, “Kılıçdaroğlu’nun Genel Sekreter
Önder Sav tarafından onaylanmayan görüşleri ciddiye alınmaz ve sansürlenir” diye bir
kural koysun.
Yoksa mahçup oluyorlar.
Baksanıza
Vatan Gazetesi gazını alamamış,
Önder Sav baskısıyla geri aldırılan sözleri
manşete taşımakta beis görmemiş
Ne demişti Kılıçdaroğlu
Radikal gazetesi muhabirlerine hatırlayalım:
“Soru: İktidar olursanız, başörtülü kızların üniverisiteye gidebilmesi için bir şey yapacak mısınız?
Kılıçdaroğlu: O konuda söyledim. O sorunu biz çözeriz ve çözmeye kararlıyız.
Soru: Nasıl çözeceksiniz?
Kılıçdaroğlu: Onu bize bıraksınlar. Terörü de çözeceğiz,
türban sorununu da çözeceğiz.”
Radikal bu açıklamadan çıkan mantıki yorumu manşete taşımış.
Kılıçdaroğlu da akşama doğru “Kızlar türbanla üniversiteye gidecek ifadesi kullanılmamıştır” diye yazılı bir açıklama yaparak kendini tekzip etti.
Sözünün arkasında 24 saat bile duramayan bir ana muhalefet partisi lideri.
Tuhaf bir
siyaset.
Herhalde Kılıçdaroğlu’nun çözüm önerisi, “
Üniversite eğitimini kızlar için zorunlu hale getirmek ama üniversiteye başörtülü eğitim yasağını sürdürmek olacak.”
Zorunlu üniversite eğitimini ihlal edenlere 5-15 yıl arası
hapis cezası da konulursa mesele çözülür.
Haklı.
Dersim’de böyle bir çözü vardı.
Bugün
terörle mücadele adı altında çocuklara böyle bir
yaptırım uygulanıyor.
Önder Sav’ın hakim olduğu CHP’ye de böyle bir çözüm yakışır.
Kızlar tek tek Nur Serter’in oluşturduğu “ikna odaları”na girer.
İkna olanlar, “Başımı örttüğüm için pişmanım” derler.
Başlarını açıp zorunlu üniversite eğitimi alır ve
hapis cezasından kurtulurlar, hatta burs kazanırlar.
Pişman olmayanlar doğruca cezaevine.
Hem üniversite eğitimli kadın sayımız
rekor kırar, hem çok çağdaş oluruz hem de Batı’ya karşı mahcubiyetimiz kalmaz.
Şahane çözüm.
Bu kafayla terör sorununu da
Kandil Dağı’na kuracakları ikna odalarıyla çözerler.
Cesur olduğu için Kılıçdaroğlu Kandil’e kendi başına gider.
Murat
Karayılan ve Cemil Bayık’la yarım saat konuşursa tamam.
İkisi de odadan “Ne
Kürtü ulan, Kürt-Mürt yoktur. Türk milleti bir bütündür. Bırakın bu bölücü jargonları” diyerek çıkar.
Şahane bir yöntem.
AK Parti beceriksiz ve toplumsal mutabakat bilmez olduğu için
akıl edemiyor.
Helal Kemal Bey sen bu hızla çözülmedik sorun bırakmazsın.
Kim tutar seni.
Siz yine de CHP’nin resmi ve ciddiye alınacak görüşlerini Önder Sav’dan almaya devam edin.
Bu gidişle Kılıçdaroğlu’nun ciddiye alınacak yanı kalmayacak çünkü.
Gazeteler için de fena değil ama bir gün Kemal Kılıçdaroğlu’nun sözleri, ertesi gün yalanlayan açıklaması manşet olur.
İki günlük manşeti kurtardınız köftehorlar.
Latin alfabesi İttihat projesiydi
Emre Aköz, Sabah’ta dün alfabenin değişimine ilişkin eleştirilerini dile getirdi.
Ancak alfabenin yenilenmesini tamamen Kemalist bir proje gibi değerlendirmiş.
Oysa bu, İttihat ve Terraki’nin 1908-1913’deki milliyetçi görüşe kaydıkları döneme ilişkin politikanın bir sonucuydu.
Prof. Dr. Kemal Karpat, “Türk Demokrasi Tarihi” adlı eserinin 109’uncu sayfasında bu gerçeği şöyle dile getirir:
“Türkçülerin ‘Turan’ idealine karşılık Batıcılar ‘irfan’ idealini savunuyorlardı. Uygulanacak tedbirler olarak da tek kadınlı aileyi, kadınların hürriyete kavuşturulmasını, Batılı bir medeni kanunun kabulü ile şeriat mahkemeleri yerine laik mahkemelerin kurulmasını, Latin alfabesinin kabulünü, kaderci zihniyetin yok edilmesi amacıyla tekkelerin kapatılmasını ve ulusal bir ekonominin kurulmasını, sanayileşmeyi, yol ve
ulaşım araçlarının geliştirilmesini savunuyorlardı.”
Yani CHP, yol haritasını İttihatçılar’dan devralmıştı.