Agos Gazetesi’nde Sabiha Gökçen’in 1915
katliamından kurtulan
Ermeni çocuklardan biri olduğu haberi 2004’ün 6 Şubat’ında yayınlandı.
Bu haber 15 gün sonra
Hürriyet Gazetesi’nde
manşet oldu.
Hrant Dink için
ölüm emri o zaman verilmişti aslında.
Çünkü Agos’ta kimsenin dikkatini çekmeyen haber bir anda
Türkiye gündemine oturmuş,
Genelkurmay Başkanlığı sert bir açıklama
yapmıştı.
Hrant Dink o gün vuruldu.
Büyük bir
komplo vardı ve hükümeti yurtdışında zora sokmak, ‘’Dinciler
azınlıkları, Ermenileri öldürtüyor’’ dedirtmek, olası bir müdahaleye yurtdışı sempatisi kazandırmak için
kurban seçilmişti Hrant Dink.
Tıpkı
rahip Santoro, tıpkı
Malatya katliamı gibi.
Malatya’da da katliam öncesi bir öğretimi görevlisi ortaya çıkmış, kanal kanal gezerek, yerel gazetelere yazı yazarak bu insanların
hedef haline gelmesini sağlamıştı.
Derin devletin çeteleri brini hedef haline getirmek istediği zaman, yerel veya ulusal basından
destek bulabiliyor.
Hrant
Dink cinayeti ve Malatya katliamı bunun en açık örneği.
Ergenekon davasında
insan hakları ihlali diye tutturan
Ertuğrul Özkök, bugüne kadar Hrant Dink’in, Ahmet Kaya’nın, Orhan Pamuk’un en temel haklarını pervasızca neden ihlal ettiğine ilişkin bir tek açıklama yapmadı.
2’nci Cumhuriyetçileri, liberalleri ‘’azgın azınlık’’ olarak niteleyip, Hrant Dink’in
katil zanlısına empati yapan Özkök, bu ülkenin aydınlarına aynı hoşgörünün onda birini göstermedi, gösteremedi.
Dink cinayetini milliyetçi duyguların tahrikine bağlayıp tetikçileri savundu.
O yüzden Hrant Dink’le ilgili çıkan yorumların çoğu,
Ertuğrul Özkök’ü ve onun hazırladığı Hürriyet Gazetesi’ni vicdanlarda mahkum etmişti.
Cinayetin öncesi ve sonrasında yaptığı haberler, kaleme aldığı yorumlardan dolayı.
Türkiye’nin yakın tarihi, kimi kamu görevlilerinin hukuk dışına çıkan eylemleri Hürriyet Gazetesi’nin manşetleri
irdelenmeden doğru okunamaz.
20 yıl önce Turgut
Özal hedeflerindeydi ve
diktatör olmakla suçlanıyordu, bugün
Tayyip Erdoğan.
Aslında makul bir medya-
iktidar ilişkisini ticari talepler uğruna rayından çıkarıp bugünkü manzarayı da kendileri yarattı.
Bunların hesabının sorulması ve verilmesi gerekir.
Elbette köşelerde kitaplarda, ekranlarda
sorulacaktır bu
hesap.
Türkiye aynı yoldan bir daha geçmesin, aynı acıları bir daha yaşamasın diye.
Balbay ve Çapan’a hemen özgürlük
Gürbüz Çapan’ı birazcık tanıyorsam, kendisinin de ifade ettiği gibi, Doğu Perinçek’le biraraya gelmesinin imkansız olduğunu biliyorum.
Üstelik Çapan’ın ellerinde bir
takım sağlık raporlarıyla dolaşan kimi
emekli generallerden daha ciddi sağlık sorunu olduğunu biliyorum.
Mustafa Balbay’ın hali ise ortada.
İkisini de en kısa zamanda özgürlüğüne kavuşacağına inanıyorum.