Türkiye İsrail’e geri bastırdı mı?
Evet. Geri bastırdı. Genellikle burnundan kıl aldırmamasıyla ünlü, bu tavrı ve tarzı nedeniyle
renk vermese de
Amerikan yönetimlerini bile bezdiren, Avrupalı müttefiklerini de usandıran İsrail, Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ağzından- kendisine biçtiği süre dolarken, Türkiye’nin istediğini yaptı ve bugüne dek hiç yapmadığını yaparak özür diledi.
‘Yeni
Ortadoğu’nun ne olduğunu anlamak için mükemmel bir fırsat. ‘Bölgedeki yeni Türkiye’ ile ortaya çıkmaya başlayan ‘Yeni Ortadoğu’.
Bunu anlayamazsanız, Türkiye’nin İsrail’e karşı aldığı tutum nedeniyle birtakım ‘Eyvah şimdi biz ne yapacağız’ triplerine girerseniz veya İsrail
Dışişleri Bakan Yardımcısı
Danny Ayalon’un küstahlığını ve
ülkenize karşı ortaya koyduğu terbiyesizliği,
Davos’ta
Tayyip Erdoğan’ın tavrına
cevap olarak meşrulaştırmaya kalkışırsanız, Ayalon’la birlikte siz de 53 saat içinde kendinizi ‘ofsaytta’ bulabilirsiniz.
Ayalon ve patronu
Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman ve her ikisinin de üzerindeki Bibi
Netanyahu, yanlış yaptıklarını anladıkları için ‘erdemli’ davranmalarından ötürü mü özür dilediler.
Hayır.
Özür dilenmesi gerektiği konusunda
baskı altında kaldılar. Baskıyı kaldıramadılar. Siyasi
hesap yaptılar ve özür dilemek zorunda kaldılar.
Davos’ta Tayyip Erdoğan’ın ağır sözlerine bizzat muhatap olan Şimon
Peres, ‘özür dilenmesi’nde başrolü oynamışa benziyor. Nitekim olayı ‘kişiselleştirme’ye gayret ederek, dün, Danny Ayalon’un davranışını ‘Bir adamın hatasıdır, devletin değil. Davranışı diplomatik değildi ve özür dilemesi iyi oldu’ diye açıkladı.
Niçin?
Çünkü
Şimon Peres, çok tecrübeli ve akıllı bir devlet adamıdır. Türkiye ile içine girilen ‘
kriz’den İsrail’in daha fazla yara alacağını hesapladı, düşünde ve Türkiye’den ‘özür dileme’nin İsrail’in çıkarlarına daha fazla
hizmet edeceği sonucuna vardı.
Türkiye’den ‘özür dilemek’le İsrail yara almadı mı?
Aldı. Ancak dilemediği takdirde derinleşecek kriz daha da fazla yara aldıracaktı.
***
Böyle düşünenlerden biri de İsrail hükümetinde Baş
bakan Yardımcısı sıfatı taşıyan ve ‘Türkiye ile ilişkilerin kopmaması’ için azami çabayı gösteren Binyamin ‘Fuad’ Ben-Eliezer. Son olay patlak verdiğinde Hindistan’daydı. Oradan İsrail Radyosu’na konuştu ve şöyle dedi: “72 milyon
Müslümanı olan bir ülke ile
kavga etmeye karar vermezden önce Müslüman dünya ile yeterince sorunumuz zaten var.
Kasım ayında Türklerle görüştüğümde kapalı kapılar ardında söylenmesi gerekeni onlara söyledim. (Ayalon’u kastederek) Böyle iş yapılmaz. Bu, tüm Müslüman dünyayı karşımıza alma yoludur. Kim tüm Müslüman dünyayı karşımıza almak
istiyorsa, ona iyi şanslar dilemek gerek!”
Ben-Eliezer,
koalisyon ortağı Ayalon’a ve onun üzerinden Lieberman’a yönelik bu ‘alaycı’ ifadesinde, bir yandan da Türkiye’nin nasıl görülmesi gerektiği konusunda bir
ders veriyor. Türkiye, İsrailli bazı
siyaset adamlarının -bu arada muhtemelen Amerikan Yönetimi’nin en tepesinin de- gözünde Müslüman dünyanın lider ülkesi, güç merkezi. Türkiye’yi karşına aldığın
vakit, tüm Müslüman dünyanın gazabını da üzerine davet etmiş olursun.
Türkiye, ne yaptı da, kendisine ilişkin böyle bir algılamayı sağladı?
Geçen yıl bu zamanlarda Davos’taki ‘one minute’dan bu yana izlediği
bölge politikasıyla. Dolayısıyla Türkiye’nin post-Davos politikasının etkili olduğunu teslim etmek gerekiyor.
Türkiye-İsrail arasında bu hafta içinde patlak veren ‘kriz’den asıl yara alan tarafın kim olduğunu anlamak için yine İsrail’den gelen seslere
kulak vermeyi sürdürelim. Muhalefetteki Kadima Partisi, Türkiye ile ‘diplomatik kriz’de hükümetin izlediği politikayı ‘
Hükümetin yanlış politikası nedeniyle İsrail’in büküldüğünü görmek esef vericidir’ sözcükleriyle yerden yere vurdu. Parti’nin resmi açıklaması şu sözlere de yer verdi: “
Ulusal onu hakkında yapılan gururlu açıklamalardan arta kalan istenen özrü yerine getirmek olmuştur. Bu, İsrail’in uluslararası statüsüne mal olmuştur ve dikkatlerin Türkiye’nin (İsrail’e yönelik eleştirel) açıklamalarının yerine dikkatlerin gereksiz olarak İsrail diplomasisine odaklanmasına yol açmıştır.”
Özür üzerine,
eleştiri oklarının, başlangıçta Lieberman-Ayalon ve üstü kapalı biçimde Netanyahu hattını onaylayan sağcı Jerusalem Post’tan da gelmesi ilginç. Gazete, Danny Ayalon’un diplomaside acemi olmadığına, Ariel Sharon’un danışmanı ve 2002-2006 yılları arasında İsrail’in
Washington Büyükelçisi olarak tecrübesine dikkat çektikten sonra, ‘Kuralları biliyor ve bilerek ihlal etti’ diye yazıyor. Ve şöyle devam ediyor:
“Böyle yapmakla dikkatleri Türk
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ülkeyi aralıksız olarak hırpalayan demeçleri ve Türkiye’deki iğrenç anti-İsrail televizyon dizilerine ilişkin meşru İsrail şikayetlerinden saptırdı... Sonuç, Türkiye’nin
mağdur gözükmesi ve İsrail’in, Erdoğan’ın hiçbir zaman yapmadığı bir şeyi yapması Cumhurbaşkanı Şimon Peres’i hiçte diplomatik olmayan biçimde sıvamış olması ve esip püfürerek sahneyi terk etmiş olmasına rağmen, Davos’ta bile yapmadığını yapması, özür dilemesi oldu.
Dahası ve en tahripkâr olanı, Türkiye’de, -Erdoğan gibilerine- Ankara’nın Kudüs’le arasına mesafe koymasından yana olanlara
cephane sağlanmış olmasıdır. Erdoğan, Türkiye’nin Kralı, XIV. Louis değildir. Devlet değildir. Türkiye’nin içinde, yargı organlarında, askerde,
sivil bürokraside Türkiye’nin İsrail’e karşı sivri dilinin değişmesini isteyenler vardır. Şimdi sorun, bu gibi insanların seslerinin yükseltmelerinin daha zor olacak olmasıdır. Örneğin, eğer asker kendi çıkarları gereği- Kudüs’le ilişkilerimizi sıcaklaştıralım dediği anda, ilişkilerin mesafeli olmasını Erdoğan gibi isteyenler ‘Bizi aşağıladıktan sonra da mı?’ diyebileceklerdir.”
İsrail sağının Türkiye’de kime karşı olduğunu ve hangi ‘Türkleri’ kendi yanında gördüğünün müthiş bir dışavurumu Jerusalem Post’un bu söz konusu satırları.
Bir eksikle: Türk medyasının ‘tek parti diktatörlüğüne, sivil diktaya vs. gidiyoruz’ diye bir süredir ağlayıp sızlayan kalemşorlarını kaydetmeyi unutmuş. İsrail’in yukarıda sıraladığı ‘içerdeki dostları’nın sözcülerini...
***
İsrail’in Türkiye’den özür dilemiş olmasına rağmen, ilişkilerin ‘ciddi
hasar’ gördüğünü saptayan ve asıl ‘ciddi hasar’ın adresini doğru belirleyenler de var. Sağduyulu, liberal görüşleriyle bilinen
Haaretz gazetesinin saygın
köşe yazarı Zvi Bar’el, “Gerçekte ciddi hasar, Türkiye’nin İsrail ile sıcak ilişkilerine zemin oluşturmuş olan Türk kamuoyundaki derin erozyondur” diyor. Ve ekliyor:
“Ama Türk kamuoyu temsilcilerine hakareti kabullenmez. Hükümetten memnun olmadığı vakit, sokaklara dökülen bu kamuoyudur. Hükümet politikalarından hoşlanmadıkları vakit bunu seslendiren bu kamuoyudur... Yahudileri
Osmanlı zamanlarından beri tarihi bir müttefik olarak gören bu aynı Türk kamuoyudur.
(Türkiye-İsrail arasındaki sıcak ilişkilerin) bu temeli Osmanlı sultanlarının
yabancı elçileri aşağıladıklarına benzer davranışı gördükleri vakit sarsılmıştır. Türk kamuoyunun affetmesi çok zor olacaktır.”
Kamuoyunun İsrail’e ilişkin duygularına ilişkin, gerçekçi bir değerlendirme. Bununla birlikte, siyaset ‘intikamcı’ olamaz ve davranamaz. Zaten Tayyip Erdoğan
Moskova dönüşü ‘İsrail özrü’nü kabul ederek “İsrail kendine çeki düzen vermelidir.
Adil olmalıdır” dedi.
İsrail açısından belki de ‘çok zor’ olan bu. Türk kamuoyunun İsrail’i affetmesinden daha da ‘zor’...