Türkiye'nin 2010'u: Olabilirler-Olamazlar...


Her yeni yılın ilk günleri, bir yıl boyunca dünyanın nasıl biçimleneceğine ilişkin tahminleri, öngörüleri, tartışmaları beraberinde getirir. Bu konularda insanın düşünce kalıplarını zorlayan tartışmalar, dünya medyasında yer alır. Türkiye’nin uluslararası politikada elde ettiği görüntü, 2010 tahminlerinin ve tartışmalarının büyük bölümünde ülkemizin de adının geçmesini sağlıyor. Bu konularda dünya medyasında yer alan Türkiye ile Türk medyasının 2010 gündemi pek örtüşmüyor. ‘Dışarıdan’ bir yorum, ‘küresel düzlem’de bir analiz arıyorsanız, Atlantic Council’ın ‘The Atlanticist’ adlı blogunda bulabilirsiniz. 2010 yılının ‘Güney Asya’ için ‘belirleyici’ bir yıl olduğu görüşü öne sürülüyor. Jonathan Paris, Afganistan, Irak ve Filistin-İsrail ihtilafı gibi tartışmasız sorun noktalarına ek olarak, önümüzde uzanan yılda Obama yönetimini meşgul edecek beş ülkeyi İngilizce baş harflerinden yola çıkarak PITEY ülkeleri olarak tanımlıyor. Pakistan, İran, Türkiye, Mısır ve Yemen. Türkiye’nin bazı ‘hiç beklenmedik sürprizler’ sunacağı tahmininde bulunarak, “2009’da Batı yanlısı yörüngesinden dış politikasını uzaklaştırmaya başladı. İsrail ile açık işbirliğinden çekiliyor ve İran, Suriye ve Hamas ile yakın duruyor. Bunun Irak’ı da içine alacak bir tür Kuzey ekseni oluşturup oluşturmayacağı henüz bilinemiyor. Avrupa ile katılım takvimi konusundaki sabrı tükeniyor ve Rusya’ya yakınlaşıyor. Henüz netleşmeyen, (Türkiye’nin) bu politikasının Ermenistan da dahil olmak üzere komşularıyla iyi ilişkiler kurmakla mı ilgili olduğu yoksa, Erdoğan’ın ülkeyi ideolojik olarak laiklikten uzaklaştırıp giderek daha az ılımlı bir İslamizm’e mi götürdüğü.” ‘Dışarı’yla ilişkili ama ‘içerden’ bir yorum, yıllardır Türkiye’de yaşayan Hugh Pope’a ait. Hugh Pope, AB-Türkiye ilişkilerine ilişkin değerlendirmesinde, ilişkilerin ‘uçurumun kenarından geri dönüyor’ olabileceğini ifade ediyor. Almanya ve Fransa gibi temel AB ülkelerinin Türkiye ile daha saygılı ilişkiler kurmaya yönelmeye başladıklarına dikkat çekiyor ve bunun 2005-2008 arasındaki AB-Türkiye ilişkilerindeki ‘husumet’ döngüsünün sona ermesi ve yeni bir ‘döngü’nün başlangıcı olmasına işaret ettiğini belirtiyor. 1987 ve 1997’de olduğu gibi AB-Türkiye ilişkilerinin ‘ölümün eşiğine gelmesi’ gibi bir durumun artık söz konusu olamayacağını vurguluyor. Hugh Pope’un 2010’da Türkiye’nin AB yoluna ilişkin ‘iyimserliği’ni besleyen Lizbon Anlaşması’nın yürürlüğe girmesi ve ekonomik krizin geride kalmaya başlamasıyla birlikte AB’nin ‘özgüveni’ni tekrar kazanacak olması. Pope, böylece, AB’nin ‘genişleme hazımsızlığı’nın aşılabileceği ve Birlik’in Çin, Hindistan, Rusya ve hatta ABD’ye karşılık kendi gücünü arttırmak için AB içindeki bir Türkiye’ye daha anlayışlı olma ihtimali üzerinde duruyor. Hugh Pope’un ‘içerden’ bakış açısı, bir önceki tümüyle ‘dışarıdan’ (ve büyük ölçüde ahmakça) değerlendirme ile taban tabana zıt ‘gelecek ufku’ sunuyor Türkiye’ye... *** Alman Der Spiegel dergisi, ‘2010’u biçimleyecek 8 Konu Başlığı’ndan söz ediyor. Bu 8’in yarısı yani 4’ü, Türkiye’nin ya sınır komşuları veya yakın çevresiyle ilgili. Dolayısıyla, 2010 yılında, dünyayı biçimleyecek önemli gelişmelerin yarısı Türkiye’nin yanı başında ve Türkiye’yi de yakından etkileyecek bir ‘coğrafi alan’da cereyan edecek. ‘Komplo teorisyenleri’ açısından heyecan verici nitelikteki bir ‘gelecek öngörüsü’ yazısı Amerikan Foreign Policy dergisinde Thomas E. Ricks imzası altında yayımlandı. Yazı, bugünden başlayarak 5 yıl içinde Irak’ın ortadan kalkacağını, büyük parçalarının Suriye, İran ve Türkiye tarafından paylaşılarak, bir de ‘Bağımsız Kürdistan’ın ortaya çıkacağını ileri sürüyor. Şu satırları birlikte okuyalım: “Onlarca yıllık istihbarat deneyimine sahip bir dostum Irak’ın nihai olarak sona ereceğini ve bugünden başlayarak beş yıl içinde büyük parçalarının Suriye, İran ve muhtemelen Türkiye tarafından yutulacağını ve ortada bir bağımsız Kürdistan’ın belireceğini söylüyor. ‘Beş yıl içinde Suriye’nin güney Mezopotamya’ya ilerleyeceğini, ardından Kürtler tarafından güneye itileceğini ve çölün ve Lübnan ile İsrail’den kaynaklanacak iç sorunlar ve Suudi tehdidi neticesinde al-Habbaniye’den daha doğuya ilerleyemeden durdurulacaklarını görüyor. İran, ABD tarafından desteklenen Kuveyt ve Suudi kuvvetlerince durdurulacağı için Basra çevresindeki güneydoğu köşesi ve yine ABD desteğindeki Kürtlerle önlerinin kesileceği kuzeydoğu hariç, her cepheden Irak’ta ilerleyecek...” Bu deli saçmasının sahibi kim bilmiyoruz ama buna dayanarak bunları aktaran ismi biliyoruz. Şunun şurasında beş yıl ne ki? Beş yıl geriye gidip, düşünün. 2005’ten 2010’a kadar olan süreyi ne kadar süratle geçtiğimizi aklınıza getirin. 2010-2015 arasında böyle bir şey olmayacağına dair bahse girebilirsiniz. Kesinlikle kaybetmezsiniz. *** Irak’ta 6 Mart’ta seçim var. İran’a gelince, 11 Şubat’tan itibaren ülkenin nasıl bir gelişme seyri içine girebileceğini sezebiliyoruz. 2010’un bir ‘İran yılı’ olması ciddi bir ihtimal. Zaten İran’a ilişkin olarak hemen herkes ‘İran İslam Cumhuriyeti adındaki teokratik rejim’in ‘ilelebed payidar kalmayacağını’ şimdiden söyleyebiliyor. Bilinmeyen, ‘mukadder son’un ‘nasıl’ ve ‘ne zaman’ geleceği ve gerçekleşeceği... 2010’a iç gelişmeleriyle ve dışarıdan gelecek etkiler üzerinden damgasını vuracak bu ülkeler, Türkiye’nin yanı başında; doğusunda ve güneydoğusunda. 2010’un Türkiye için hayli ‘meşguliyet’ gerektirecek bir yıl olacağı besbelli. Ve böyle bir Türkiye için ‘2010’da en düşük ihtimal ne?’ diye soracak olursanız... Küresel ve bölgesel tabloya bakarak, kısa cevabım şu olur: Erken seçim.
<< Önceki Haber Türkiye'nin 2010'u: Olabilirler-Olamazlar... Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER