Anayasa Mahkemesi Başkanı
Haşim Kılıç, oybirliği ile alınan DTP'yi
kapatma kararı hakkında, "Vicdanım müsterih" (yani: "kaygılı değilim, içim rahat") demiş. (
Milliyet, 14
Aralık)
Bence burada ciddi bir ifade kayması var.
Haşim Kılıç'ın aklı rahat olabilir ama vicdanı olamaz.
Aradaki farkı şöyle keskin bir örnekle anlatmaya çalışayım:
Bildiğiniz gibi Hitler'in Nazi'leri, başta Yahudiler olmak üzere,
Alman ırkını kirlettiğini söyledikleri çeşitli grupları (örneğin Çingeneler, eşcinseller,
akıl hastaları) toplama kamplarında toplayıp gaz odalarında öldürdüler.
***
Bu korkunç faaliyete, asker ve
sivil çok sayıda görevli katıldı. Her biri soykırımın bir ucundan tuttu.
Kapsamlı bir işbölümü vardı:
Bazısı araştırıp buldu... Bazısı yakaladı... Bazısı işkence etti... Bazısı kamyonla taşıdı... Bazısı zehirli gazları üretti... Bazısı
nöbet tuttu... Bazısı kesilmiş saçları ve çıkarılmış
altın dişleri topladı...
Derken
Almanya savaşı kaybetti.
Soykırım teknolojisini çalıştıran insanların çoğu saptandı.
Suçlamalar ve mahkemeler başladı.
Bunun üzerine olayda yer almış sıradan Almanlar, adeta sözbirliği etmişçesine, "Ama biz görevimizi yaptık" dediler.
Üstleri emir vermişti... Onlar da dünyaca ünlü Alman disiplininin bir gereği olarak emirleri yerine getirmişti.
***
"Bir mesleğin gereğini yapmak" ya da "Emirleri harfiyen uygulamak" insanın aklını rahatlatabilir. Bu mümkün.
Çünkü ortada kişiyi rahatsız edecek bir çelişki yoktur: Görev layıkıyla yerine getirilmiştir.
Tabii bu arada, adeta bir yan
ürün gibi ortaya çıkarak, insanlık dışı görevi soru işaretlerine boğan ahlaki sorumluluk, başkasının (amirin, şefin, liderin) üstüne yıkılmıştır.
Peki ya vicdan?
Vicdanlar rahat mıdır?
Dört, beş saat önce, bir odaya tıkılmış insanları ölüme gönderecek gaz vanasını açan ama kendisi ırkçı olmayan, Yahudilerden nefret etmeyen bir Alman görevli...
Bu adam
akşam eve gittiğinde karısına, "Bugün hiçbir suçu olmayan 400 kişiyi öldürdüm ama vicdanım müsterih" mi diyordu?
YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN