Başbakan Erdoğan Washington’da kendisine yöneltilen
Ermeni soykırımı iddialarıyla ilgili sorulara ‘’Benim ecdadım soykırım yapmaz’’ cevabını vermiş.
Aşırı iddialı, tarihe tek yanlı yaklaşımın bir sonucu,
savunma amaçlı söylenmiş sözler.
‘’Benim bakanım, benim valimden’’ sonra şimdi de ‘’Benim ecdadım’’ çıktı.
Erdoğan’ın ecdadı böyle şeyler yapar mı, yapmaz mı bilemem ama
Dersim’e
katliam diyorsa, en azından yakın geçmiş ecdadının bazı kötü işler yaptığını kabul etmesi gerekir.
Başbakan Erdoğan’ın Dersim’i örnek gösteren CHP’li
Onur Öymen’e
yanıt verirken kullandığı şu sözler de, yakın geçmişte de büyük yanlışlıklar yapıldığının bir göstergesi:
‘’Sizin tarlalarınız, otlaklarınız
yasak bölge ilan edildi mi? Köyünüzü, caminizi bastılar mı? Köyünüzün yoluna
mayın döşendi mi? Analar ağlayacak diyenler sizin hiç oğlunuz, yavrunuz öldü mü?
Biliyorum ben neler olduğunu, biliyorum. Dersim’de olanları savunanları ben insanlıktan nasibini almamış olarak değerlendiriyorum.
Benim aziz milletimin her ferdi kendisine bu soruları sorsun. Samimi bir şekilde vicdan muhasebesi yapsın.’’
Dersim kıyımı,
Cumhuriyet döneminin bir eylemiydi,
Ermeni meselesi ise İttihatçılar’ın.
Kadrolar, azınlıklara bakış, Türk ve Sunni bir cumhuriyet oluşturma arzusu aynıydı.
Erdoğan ecdadını bırakıp bugünün Türkiyesi’ne baksa bile yeter.
Bu
Meclis çatısında
Kürt meselesinin çözümü için Dersim modelini öneren siyasetçi yok mu?
Kürt kökenli yurttaşlara birinci
sınıf demokratik haklar tanınmasını vatana hıyanetle eş tutan siyasi
parti liderleri yok mu?
Eğer geçmişi doğru okuyamaz, ecdadınızın her yaptığına körü körüne sahip çıkarsanız, bugünü doğru çözümleyemezsiniz.
Dün Ermenileri çıban başı gören, Dersim’in
Alevi-Kürt yurttaşlarını her türlü zor ve şiddet kullanarak
tasfiye etmeye çalışan zihniyet ile bugün Kürt açılımını vatana
ihanet olarak niteleyen zihniyet aynı.
6-7
Eylül olayları, Varlık Vergisi,
Trakya olayları, azınlıkların mallarına elkonulması kararları, müslümanlara uygulanan
baskı aynı İttihatçı zihniyetin ürünü değil mi?
33 erin öldürülmesi olayında ve muhtemelen Tokat’ta 7 erin şehit edilmesi olayının arkasında da aynı zihniyet yok mu?
‘’
Vatan sözkonusu ise gerisi teferruattır’’ derseniz, gariban erlerin yaşamına önem verebilir misiniz?
Bu topraklarda yaşayan insanlar uzun zamandır bu zihniyetin politikalarının kurbanı oldu.
Bu politikaları kurup geliştiren, hayata geçiren de Başbakan Erdoğan’ın ecdadıydı.
O ecdadla tarih önünde dürüst bir şekilde hesaplaşmayı göze almazsanız, sizi Kafes’e alıverirler.
Nazım Hikmet’in romanın adının vurguladığı gibi, kan konuşmaz çünkü...
Adayım Alabora
Türkiye’nin geleceğine önem veren birçok akıllı insan biraraya gelip bir sol parti kuruyor.
Emeklerine, fikirlerine saygı duyuyorum ama açıkçası başarılı olma şanslarını düşük buluyorum.
Çünkü ağırlıklı olarak akademik, halkla çok içi içe olmayan, halkın da pek tanımadığı bir grup bu.
Günümüz ise liderlik çağı.
Kitleleri liderler sürüklüyor.
O nedenle böyle bir partinin de karizmatik, halkla temas kurabilecek bir isme ihtiyacı var.
Geçen gün Santralistanbul’da bu konuyu tartışırken, bir arkadaşımızın aklına
Mehmet Ali Alabora ismi geldi.
Hepimiz mutabık olduk.
Kendisini yakından tanımadım ama ben de hep güven uyandırdı.
Şöhretin şımartıcı tuzağından uzak durdu,
kavga için doğru konular seçti.
Pırıl pırıl bir isim.
Onun için diyorum ki, yeni sol partinin başına Mehmet Ali Alabora yakışır.