İstanbul’da büyük bir uyuşturucu operasyonu yapıldı ve yıllardır takip edilen bir tacir, milyarlarca lira değerindeki malla ele geçirildi.
Camii yaptıran, sosyal faaliyetlerde bulunan zanlının yıllardır takipte olduğu ancak polisin içinden aldığı istihbarat sayesinde bir türlü yakalanamadığı anlaşıldı.
Tıpkı “
Köstebek” filmi gibi.
Seyredenler hatırlar, Martin Scorsese’nin yönettiği, Jack Nicholson,
Leonardo DiCaprio ve Matt Damon’un başrolleri paylaştığı filmde polisin içine sızan
mafya elemanı ile çetenin içine sızan polisin mücadelesi usta bir anlatımla konu ediliyordu.
Her ülkede, her polis teşkilatında olan bir durum.
Türkiye’de de çetelerle polis ilişkisi bilinmedik bir konu değil.
Kimse suçlu demiyorum elbette ama medyanın olaya yaklaşımını ele almak istiyorum.
Gazetelerin büyük bölümü, özelllikle kendine merkez denilen medya
Gizem Özdilli’nin uyuşturucu baronu denilen şahısla fotoğrafını basmakta bir sakınca görmemişti.
Aynı merkez medya çeteye
yardım etmekle suçlanan Emniyet Müdür Yardımcısı’nın adı ise E.A olarak rumuzlu verilmiş, kimi gazeteler fotoğrafını mozaikli vermişti.
Buna
Taraf Gazetesi de dahildi.
Olayla hiçbir ilgisi olmayan
genç bir mankenin ve kimi siyasetçilerin zanlıyla çekilmiş fotoğraflarını açıkça basıp işbirlikçisi olduğu iddia edilen polis müdürünü korumak.
Polis-medya ilişkisinin açık bir göstergesi.
Çok
şükür Star,
Vatan ve Yeni
Şafak gibi gazeteler haberi olduğu gibi yayınlamıştı.
Sonuçta adı geçen polisler dün Beşiktaş’taki Ağır
Ceza Mahkemesi’ne geldi ve ifade verdi.
İfadeden önce de adıyla
Anadolu Ajansı’na bir demeç vererek kendini savundu.
Bu olay bir kez daha göstermiştir ki, Türkiye’de medya, konu asker ve polis olunca devletçidir.
Konu uyuşturucu kaçakçılığı gibi bir
suçlama olsa bile bu gerçek değişmemektedir.
Sıradan yurttaş medya önünde çıplaktır.
Sözkonusu bir manken veya sinema oyuncusu olunca, hatta siyasi kimliği bir şahıs olunca, onu olayla ilgisi olmayan bir ortamda çekilmiş bir fotoğrafıyla afişe edebilirsiniz.
Ama sözkonusu devlette bir rütbesi, yetkisi, sizi şu veya etkileyecek gücü olan bir kamu görevlisiyse, özenle korursunuz.
Bu nedenle ya haberi görmez, ya görür ama kimliği saklar ya da hem kimliği saklar hem de suçlanan şahsın savunmasını verirsiniz.
Medyanın sıradan yurttaşla etkili-yetkili kamu görevlisi arasında gözettiği bu ayrım, Türkiye’de
demokrasi kültürünün yerleşmesini engellediği gibi, medyanın güç odaklarıyla ilişkisini de açıkça ortaya koymaktadır.