27
Ekim 2000 akşamı saat 19.00 sıralarında yayın Yeni Binyıl gazetesinin birinci sayfasının başındaydım.
Yazıişleri odasının karşısındaki odasında televizyon haberlerine
bakan İsmail Yuvacan, “
Ergun abi, Etibank’a elkoymuşlar” diye bağırdı.
Hem de ne bağırma.
İlk tepkim, “Saçmalama, Etibank’a niye elkoysunlar” oldu.
Bunda arkasında
Sabah ve atv gibi iki medya devi olan bir gruba bunun yapılamayacağına ilişkin güvenim vardı elbette.
Ama ekranın karşısına geçince acı gerçeği gözlerimle gördüm.
O anda hayatımı altüst edecek bir gelişmeyle karşı karşıya olduğumun farkında değildim.
O günden itibaren olaylar kar topu gibi yuvarlanarak büyüdü, önce Yeni Binyıl kapatıldı ve çok sayıda arkadaşım işsiz kaldı.
Onlarla birlikte ben de işsizdim.
Sabah’ta kalan arkadaşlarımızın durumu da çok iç açıcı değildi.
İstanbul’un lüks semtlerinden Nişantaşı’nda çalışıyorlar ama
maaş alamadıkları için karınlarını simitle doyuruyorlardı.
Rekabet durumumuza acımadı elbette.
Her gün “Hortumcu” manşetleri, yargıyı etkilemeye yönelik haberler yaptılar.
Acıya tuz döktüler.
Etibank elbette çok sağlıklı bir
banka değildi ama kapı arkalarında kimi pazarlıklar dönmüş, önce Sabah sonra da bizzat
Dinç Bilgin
hedef alınmıştı.
Benzer bir süreç
Yapı Kredi ve Pamukbank’a elkonulması sürecinde de yaşanmıştı.
Kararlar
ekonomik olduğu kadar siyasiydi ve bunu o gün medyada üst düzey
yönetici durumunda olan Ankara’da ciddi gazetecilik yapan herkes biliyordu.
Medyada
rekabetsiz bir ortam yaratılmıştı ve kimileri Sabah’a elkonulmasını şampanya patlatarak kutlamıştı.
“Allah’ın sopası yok” diye çok güzel bir deyimimiz var, keser döndü sap döndü, siyaseten Sabah’a elkonulmasını alkışlayanlar siyaseten aldıklarını iddia ettikleri bir kararlarla neredeyse batma noktasına geldiler.
Yürekten bu sorunun bir an önce uzlaşmayla çözülmesini ve medyada kimsenin batmamasını isterim.
Çünkü beni gazetem battı ve ben o acıyı yaşadım.
Kimsenin gazetesi batmasın, artık kimse evine ekmek parası götürememe, çocuklarının yüzüne bakmaktan utanma sancısını yaşamasın.
Biz Sabah’ta yaşadık.
Değil şampanya,
gazoz içemedik.
Bu bir
ders.
Kimsenin kimsenin felaketine gülmemesi, bundan mutluluk payı çıkarmaması için bir ders.
Bugünün mağrurları bu dersi doğru okumazsa, onların da aynı akibete uğradığını izleyeceğimizden şüpheniz olmasın.
Bu olayın geçmişten bugüne uzanan yansımasının bir özeti.
Madalyonun bir başka yönü de var.
Maliye’nin ısrarla bir medya grubunun üstüne gitmesi.
O medya grubu ki, hayatımın büyük bölümü onunla rekabet ve
kavga etmekle geçti.
Yine de bir medya grubuna böyle bir
vergi cezası uygulanabilmesini hafsalam almıyor.
Evet, Ergenekon’un altını oymak için ellerinden geleni yaptılar...
AK Parti’ye
kapatma davası açılmasına
destek oldular ve davayı sevinçle karşıladılar.
Demokratik açılımların karşısında oldular.
Buna istediğiniz kadar madde ekleyebilirsiniz ama milyarlarca liralık
vergi cezasını izah edemezsiniz. En azından ben bir izah bulamıyorum.
Bu vergi cezasının yanlış olduğuna inananların
basın özgürlüğü bağlamında söyleyeceği çok şey olacaktır.